MAVİ KUŞ - Vaktiyle
bir kral ile kraliçenin Florine adlı güzel ama çok güzel ve iyi kalpli bir
kızları varmış. Florine on beş yaşına gelince, annesi ölmüş. Kral dul bir
kadınla tekrar evlenmiş. Yeni kraliçenin Alabalık adlı bir kızı varmış. Yüzünde
bir alabalık gibi kırmızı lekeler bulunduğu için ona bu adı koymuşlar. Florine
ne kadar güzel ve iyi kalpli ise, bu kız da aksine o kadar çirkinmiş. Ama
annesi onu çılgınca seviyormuş. Kızının karşısında Florine'in üstünlüğünü
çekemiyen kadın, her fırsatta onu babasının yanında küçük düşürüyormuş.
Bir gün,
kral yeni karısına Florine'in ve Alabalık'ın evlenecek yaşa geldiklerini
söylemiş. Kadın, ilk önce kızının evlenmesini arzu ettiğini bildirmiş. Kral da
razı olmuş.
Aradan
biraz zaman geçmiş. Bir gün, Charmant adlı bir prensin ziyarete geleceğini
duymuşlar. Bu, o vakte kadar görülen prenslerin en yakışıklı ve en sevimlisi
imiş. Kraliçe kendi kızını en güzel giysilerle donatmış, Florine'e de kaba ve
kirli basit bir giysi bırakmış. Bunun için Florine, prens gelince o kadar
utanmış ki, utancından salonun bir köşesinde büzülüp kalmış. Kraliçe prensi
tarifsiz bir törenle karşılamış ve ona kızını tanıtmış, Ama prens ondan
gözlerini çevirmiş ve Florine adlı başka bir prensesin bulunup bulunmadığını
sormuş. Alabalık parmağı ile Florine'i göstererek:
— Evet,
şu köşedeki üstü başı yırtık pırtık ve pis kız. Bu sözler üzerine, Florine
kızarmış, yüzündeki güzellik ve
tatlılık
daha da bir güzel olmuş. Bunu gören prens ona hayran kalmış. Önüne varıp saygı
ile eğilmiş ve şöyle demiş:
—
Güzel prenses, siz başka
bir süs istemiyecek
kadar güzelsiniz.
—
Beyzadem, ben böyle pis giyisilere alışık değilim; beni güzel giyisiler içinde
göremediğinize de çok üzgünüm, demiş. Bunun üzerine prens:
— Nasıl
olur da böylesine güzel bir prenses bir köşede büzülüp kalır, demiş.
Prens
böyle söylemiş ve bundan sonra Florine ile artık bir daha konuşamamış. Kraliçe
ile kızı prensesin bu hareketine çok kızmışlar. Prens gidinceye kadar Florine'i
bir kuleye kapatmışlar.
Florine'in
başına geleni bilmeyen prens, onu tekrar göreceği saati sabırsızlıkla
bekliyormuş. Kralın hizmet etsinler diye emrine verdiği adamlara, Florine ile
konuşmak istediğini söylemiş. Ama adamlar, bu kızın pis, kötü huylu,
arkadaşlarını ve hizmetçileri rahatsız ettiğini, kimsenin onunla görüşmemesini
bildiren kraliçenin bir emri olduğunu bildirmişler. Prens buna inanmamış,
öfkesinden deliye dönmüş. Kulenin burcuna kapatılan prenses de bu esnada
sızlanıyor, şöyle diyormuş:
— Beni
bu yakışıklı prens gelmeden önce buraya kapatsalar-dı daha az acı çekecektim.
Onu düşünürken üzüntüm daha da artıyor!
Sonunda
prens, Florine'in bir kuleye kapatıldığını ve gidinceye kadar kralın kızını
kendisine göstermemek kararında olduğunu öğrenmiş.
Prens,
kendisi ile beraber gelen en güvendiği adamına, gidip prensesin yanındaki
hizmetçilerden birine, prensesle görüşmesi için ne isterse vereceğini
bildirmesini emretmiş. Adam gidip saray kadınlarından birini bulmuş. Kadın,
FlorineHn aynı akşam bahçeye açılan küçük bir pencerede bulunmasını temin
edeceğine söz vermiş. Ama gitmiş bu haberi prense bildirmiş. Kadın, kraliçenin
sırdaşı imiş, durumu gidip kraliçeye bildirmiş. Kraliçe Florine'in bulunacağı
pencereye kendi kızını göndermiş. Prens geceleyin pencerenin önüne gelmiş, gece
karanlığında penceredeki kızı Florine sanmış. Florine'e söylemek istediklerini
kraliçenin kızına
söylemiş. Parmağındaki yüzüğünü çıkarıp ona vermiş Aralarında bir gün
kararlaştırmışlar, o gün prens alıp kızı ailesinin fenalığından kurtaracağını
ve kendisi ile evleneceğini söylemiş.
Kararlaştırılan
gün, prens sevgili Florine'i almak için, bir sihirbaz dostunun armağanı olan
kanatlı kurbağaların götürdüğü bir uçan sandalye ile gelmiş. Gece karanlığında
Alabalık gizlice çıkmış. Prens karanlıkta onu Florine sanmış, ölünceye kadar
kendisini seveceğine yemin etmiş ve prensese düğünlerinin nerede yapılmasını
istediğini sormuş. Prenses süt annesinin, şatosuna gitmeyi istemiş. Süt annesi
Soussio adlı ünlü bir peri imiş. Prens kurbağalarına prensesin istediği şatoya
götürmelerini söylemiş. Az sonra Soussio Perinin şatosuna varmışlar.
Alabalık'ın yüzünde ince bir tül varmış. Şatoya varınca acele ile süt annesinin
odasına dalmış; ona prens Charmant'ı buraya getirdiğini ve prensin kendisini
Florine sandığını anlatmış. Durumu anlayınca prensin kızacağını söylemiş,
periden buna bir çare bulmasını istemiş. Peri ona:
— Ah!
Benim sevgili kızım! Bu pek kolay olmayacak. O Florine'i çok seviyor, demiş.
Bu
sırada prens onları bir salonda bekliyormuş. Salonun duvarları şeffaf
elmastanmış. Prens bu duvarlardan peri ile kızın konuştuklarını görmüş ve kendi
kendine:
— Vay
canına! aldatıldım mı yoksa? demiş.
Biraz
sonra, peri ile kız salona çıkmışlar. Peri prense:
—
Prens Charmant, İşte kendisine söz verdiğin
prenses Alabalık. Benim cici
kızım o. Onunla
evlenmeni yürekten dilerim. Prens
hiç düşünmeden:
— Asla
evlenmem onunla! Yaptığı düzenbazlık yeter artık! Hadi bakalım, kurbağalarım,
buradan hemen çıkmak istiyorum, demiş. Ama peri ona değneği ile dokununca,
ayakları döşemede mıhlanıp kalmış.
55
— Ne
yaparsanız yapın, Florine'den başkası ile evlenmiyece-ğim, demiş prens.
Yirmi
gün yirmi gece, peri ile Alabalık durmadan bağırıp çağırmışlar, prensi
korkutmaya çalışmışlar. Sonunda peri prense:
— Ya
cici kızımla evleneceksin, ya da yedi yıl çile çekeceksin. Hangisine razısın?
demiş.
— Bana
istediğinizi yapın, yeter ki şu suratsızdan kurtulayım, demiş prens. Bunun
üzerine peri öfkesinden kıpkırmızı olmuş ve bağırmış:
— Cici
kızıma bir de hakaret ediyorsun ha! Sen bilirsinlMa-demki onunla evlenmeyi
kabul etmiyorsun, şu pencereden çıkıp defol git. Yedi yıl Mavi Kuş olarak
kalacaksın!
Prens
hemen kuş şekline girmiş. Bu uğursuz şatodan kurtulmak için kanatlarını çırpmış
ve hızla uçup gitmiş. Daldan dala uçup duruyormuş. Sevgi ve hüzün sembolü olan,
mersin ile selviden başka ağaca konmuyormuş. Yanık yanık öterek, Flori-ne'in ve
kendi talihsizliğini dile getiriyormuş.
Alabalık
da umduğunu bulamadan saraya, annesinin yanına dönmüş. Annesi onu iyice
süslemiş, parmağına da prensin verdiği yüzüğü takmış ve ana-kız talihsiz
Florine'in bulunduğu kuleye yollanmışlar. Kuleye vardıkları zaman kraliçe
Florine'e:
— Prens
Charmant kızım ile evlendi. Hem ziyaretine, hem de bunu sana bildirmeye geldik,
demiş.
Prenses
Florine bu haberi duyunca bayılmış. Yaptığı işten çok memnun olan merhametsiz
kraliçe, Florine'i tarifsiz kederler içinde bırakıp yanından ayrılmış.
Güzel
Mavi Kuş sarayın çevresinde uçup duruyormuş. Florine'in penceresinin karşısında
kocaman bir selvi ağacı varmış; Mavi Kuş gelip oraya tünemiş. Biraz sonra,
kulede birinin ağlayıp sızladığını işitmiş:
— Daha
ne kadar çekeceğim? Kızın prens Charmant ile evlenmiş. Merhametsiz kadın benden
daha ne istiyorsun?
MaVi Kuş
ona şöyle cevap vermiş:
—
Sevgili Florine, çektiğin acılar elbet bir gün sona erecek. Prenses kuşun bu
sözlerini duymuş ve şöyle demiş-
— İyi
ama, bu sevindirici haberi bana veren kim?
— Sizden
başkasını sevmiyecek olan talihsiz bir prens, demiş kuş-
Kuş
böyle söylemiş, gelip pencereye konmuş. Florine, bir insan gibi konuşan bu
harika kuştan korkmuş, ama kuşun sözleri ve tüyünün güzelliği prensesi
sakinleştirmiş. Kuşu okşıyarak:
—
Kimsin, güzel kuş? demiş.
— Ben
kim olduğumu söyledim, siz de ismimi biliyorsunuz.
— Nasıl
olur da prens Charmant, elimde tuttuğum şu kuş olur? İnanılacak şey değil bu!
— İnan
bana sevgili prensesim; ya senden vazgeçmem, ya da yedi yıl boyunca böyle bir
kuş olmam gerekiyordu. Ben, seni sevdiğim için böyle olmayı tercih ettim.
Ah! Ben
de sizi Alabalık ile evlendi sanıyordum; yüzüğünüzü onun parmağında görmüştüm,
demiş Florine. O zaman Mavi Kuş anlatmış:
— Hayır sevgili
Florine hayır, inanmayın.
Senin adını kullanarak gece
karanlığında beni aldattılar, Alabalık ile evlenmeğe zorladılar. Yanıldığımı
anlayınca onları terkettim.
Mavi Kuş
ile Prenses gün doğuncaya kadar konuşmuşlar. Her gece böyle buluşacaklarına söz
verip ayrılmışlar. Güzel kuş uçup gitmiş. Krallığın merkezine varmış. Orada bir
çift elmas küpe bulup prensese getirmiş, takınmasını istemiş. Ertesi gece
dünyanın en güzel ve en kıymetli bileziklerini getirmiş ona. Daha ertesi gece,
kenarları inci ile süslü iri bir saat getirmiş.
Florine
kuşu sevmiş, okşamış:
— Saat
gereksiz bana; sen yanımda yokken, saatler sanki hiç bitmiyecekmiş gibi. Sen
yanımda iken, zaman bir rüya gibi geçiyor, demiş.
Mavi Kuş
Florine'e her gece bir armağan getirmiş. Odası bir yığın harika mücevherle
dolmuş. Kuşun hoşuna gitsin diye, bunları gece meydana çıkarıyor, gündüz de ot
minderinin içinde saklıyormuş.
Böylece
iki yıl geçmiş aradan. Florine halinden yakınmamış. Diğer taraftan hiçbir
prens, prenses Alabalık ile evlenmek istemiyormuş. Aksine, gelenler hep Florine
ile evlenmek istiyorlarmış. Kraliçenin buna fena halde canı sıkılıyormuş. Bir
gece, kızı ile birlikte kuleye çıkmışlar. Kapıdan dinlemişler ve içerde bir kuş
sesi duymuşlar. Kapıyı açıp ansızın girmişler. Florine mücevherlerini takınmış,
Mavi Kuş ile pencerede konuşuyormuş. Onlar girince kuş hemen uçup gitmiş.
Kraliçe öfke ile Florine'e yaklaşmış:
— Senin
bu gizli buluşmalarını ülkede bilmeyen kalmadı, diye bağırmış.
— Kim
ile buluşuyor muşum?İki seneden beri zindana sizden başka girip çıkan var mı?
— Ya şu
takındığın küpeleri ve bilezikleri kim getirdi?
— Kulede
buldum.
—
Bizi kandıracağını mı
sanıyorsun? Ya şu
süsün, şu şıklımın sanki sarayda
bir baloda bulunuyormuş gibisin! Bunları kimin için yaptın?
—
Bunları yapacak kadar boş zamanım var. Kendi kendimi oyalıyorum, demiş Florine.
Kraliçe
her tarafı aramış. Ot minderin içinde çok sayıda elmas, inci, zümrüt ve yakut
bulmuş. Ama bunların nereden geldiğini bir türlü anlıyamamış. Ocağa kağıtlar
koyup Florine'i yakmayı denemiş. Bu sırada bacada tünemiş olan Mavi Kuş
bağırmış:
—
Florine, dikkat et, düşmanın seni yakmak istiyor!
Kraliçe
büyük bir şaşkınlığa uğramış, düşündüğünü yapmaya cesaret edememiş. Florine'in
sırrını öğrenmeğe karar vermiş.
Yanında
beraber yatması için genç bir kız göndermiş. Bu kız geceleri derin bir uykuya
dalıyormuş gibi görünüp, gerçekte olup biteni gizlice gözlüyor ve dinliyormuş.
Florine bu anda küçük penceresini açmış ve demiş ki:
Gök
renkli Mavi Kuş, Çabuk uç bana koş.
Mavi Kuş
uçup gelmiş, pencereye konmuş. Bütün gece yine sevgilerinden söz etmişler. Gün
doğunca, prenses girmiş, kuş da bir ağaç koğuğundaki yuvasına dönmüş. Geceyi
Florine ile beraber geçiren kız, gitmiş kraliçeye gördüklerini ve duyduklarını
anlatmış. Kraliçe buna bir son vermeye karar vermiş. Ertesi gece, talihsiz
prenses boş yere çağırıp durmuş:
Gök
renkli Mavi Kuş, Çabuk uç bana koş.
Zalim
kraliçe prensesin penceresinin önündeki selvi ağacına kuşun kanatlarını ve
ayaklarını kesecek kadar bilenmiş kılıçlar, usturalar, bıçaklar, hançerler
yerleştirmiş. Kuş gelip bir usturanın ağzına konunca ayakları yaralanmış. Ama
sihirbaz dostlarından biri oradan geçerken kuşu görmüş, yaralarını
iyileştirmiş. Onu alıp sarayına götürmüş.
Kuşu bir
daha göremediği için ümitsizliğe düşen Florine, gece gündüz penceresinde şu
sözleri tekrarlayıp duruyormuş:
Gök
renkli Mavi Kuş. Çabuk uç bana koş.
Bu
sırada Florine'in babası olan kral ölmüş. Kraliçeden ve kızından nefret eden
halk, saraya koşup kraliçeyi öldürmüş. Ama, Alabalık süt annesi olan perisinin
yanına kaçmış. Halk Florine'i kraliçe ilan etmiş. Saraya getirilip taç
giydirilmiş. Florine Mavi Kuşu aramağa karar vermiş. Sarayını güvendiği
adamlarına bırakıp, bir gece yalnız başına saraydan çıkmış. Peri, her tarafa
Florine'in ölüm haberini yaymış.
Mavi
Kuşun arkadaşı olan sihirbaz, periye gidip Mavi Kuşu eski haline getirmesi için
teklifte bulunmayı düşünmüş. Sihirbaz ile peri anlaşmışlar: Peri Mavi Kuşu önce
eski haline getirecek, sonra da prenses Alabalık, prens Charmant'ın sarayına
gidip orada birkaç ay kalacakmış. Sonunda, Prens onunla evlenmeyi kabul ederse
eski haline dönecekmiş. Kabul etmezse yine kuş şeklinde kalacakmış.
Peri ile
Alabalık prens Charmant'ın sarayına varmışlar. Mavi Kuş sihirbazla orada imiş.
Peri değneği ile ona üç defa dokunur dokunmaz, kuş eski haline dönmüş, prens
oluvermiş. Ama, Alabalık ile evlenip Florine'i kaybetmek korkusu ile titremiş.
Bir
köylü kadın kılığına giren Florine, bu esnada Mavi Kuşu arayıp duruyormuş. Bir
gün, bir pınarın başında oturup ağlarken, kambur bir ninenin kendisine doğru
geldiğini görmüş. İhtiyar kadın ona neden ağladığını sormuş. Florine başından
geçenleri bir bir anlatmış. O zaman ihtiyar kadın:
— Güzel
prenses, anlattığınız prens artık kuş değil, Peri onu eski şekline döndürdü.
Şimdi sarayında bulunuyor. Oraya gidin ve prensi bulun. Size üç yumurta
vereceğim; bir güçlüğe uğradığınız yerde bunlardan birini kırın, size yardımı
dokunacak, demiş.
İhtiyar
kadın böyle söylemiş ve gözden kaybolmuş. Florine yumurtaları alıp torbasına
koymuş, Prens Charmant'ın sarayına yollanmış. Sekiz gün sonra, sivri ve
aşılması imkansız fildişinden bir dağın eteğine varmış. Yumurtalardan birini
kırmış:yumurta-dan küçük altın çengeller çıkmış. Bu çengelleri ayaklarına ve
ellerine yerleştirmiş, fildişinden dağa zahmetsizce çıkmış. Dağın tepesine
varınca, aşağıya nasıl ineceğini düşünmüş. O zaman yumurtalardan birini daha
kırmış. Yumurtadan iki güvercin ile minik bir araba çıkmış. Bu araba içine
rahatça oturulacak kadar büyükmüş. İki güvercin, arabayı doğruca prens
Charmant'ın sarayına götürmüşler.
Sarayda
büyük bir hazırlık varmış. Prens, ertesi «ün prenses Alabalık ile evlenecekmiş.
Florine bunu öğrenince çok üzülmüş. Ama yine de, prensi görmek için sonuna
kadar uğraşmağa karar vermiş. Sarayın mutfağına hizmetçi olarak girmeyi
başarmış. Prensin, Mavi Kuş iken kendisine "Yankı Odası" diye
sarayındaki bir odadan söz ettiğini hatırlamış. Bu oda, prensin yatak odasının
tam altında öyle ustalıkla yapılmış; ki, orada yavaşça söylenen her sözü, prens
yatağından işitiyor-muş. Florine uğraşmış, sonunda bu odanın kapısını bulmuş.
Üçüncü yumurtayı da kırmış: Yumurtanın içinden o odanın anahtarı çıkmış.
Geceleyin
gizlice Yankı Odasına girmiş. Prensin Alabalık ile evlenmek için kendisini
unuttuğunu yavaş sesle söylemiş, yakınmış durmuş. Prens bu sözleri duyunca
acele ile Yankı Odasına inmiş, sevgili prensesini orada bulmuş. Her ikisi de
sevinçlerinden ağlamışlar ve ölünceye kadar ayrılmamaya yemin etmişler.
Soussio'nun
elinden nasıl kurtulacaklarını düşünürlerken, prensin dostu olan sihirbaz ile
Florin'e üç yumurtayı veren ihtiyar kadın çıkagelmiş. Oysa bu kadın da bir peri
imiş Her ikisi birden Soussio'dan daha güçlü olduklarını söylemişler. Böylece
yapılan hazırlıklar boşuna gitmemiş: prenses Florine ile prens Charmant
evlenmişler.
Alabalık'a
gelince, bu kez sihirbaz ile peri onu gerçek bir alabalık yapmışlar ve bir
dereye atmışlar; bir daha da onu gören olmamış.
Florine
ile Charmant, kötü günlerini unutmuşlar, uzun yıllar mutluluk içinde
yaşamışlar.
(D'Aulnoy'dan)