Majör Depresif Bozukluk

Majör Depresif Bozukluk

Majör depresif bozukluk, Majör depresyon, veya Klinik depresyon, kişinin sosyal işlevlerini ve günlük yaşama dair etkinliklerini rahatsız edecek, bozacak dereceye ulaşmış üzüntü, melankoli veya keder durumudur.
Kişinin ilişki ve etkinliklerini etkilemeyen, üzgün olma durumu ve kişinin moralinin bozukluğu çoğu zaman depresyon olarak anılır. Fakat klinik depresyon tıbbi bir teşhistir ve günlük kullanımdaki depresif olma durumundan çok daha farklıdır. Depresif kişi kendisini yorgun, üzgün, tembel, sinirli, motivasyonsuz ve apatik hissedebilir. Klinik depresyon, normal üzüntü hissinden daha yoğun, sürekli ve kişinin günlük işlerini etkileyecek düzeydeki çökkün bir duygusal durumu ifade eder.
Yaşam boyu yaygınlığının % 17-19, bir yıllık yaygınlığının ise % 1-9 arasında olduğu bildirilen “Majör Depresif Bozukluk” (MDB) (Angst 1992); sık görülen, atakları uzun süren, süreğenleşme, depreşme ve yineleme oranları yüksek, şiddetli fiziksel ve psikososyal yeti yitimine neden olan yıkıcı bir bozukluktur. Depresyonun neden olduğu yeti yitimi, sosyal ve mesleki alanlarda olabilir ve kişinin aile düzeni ile ekonomik durumuna olumsuz etkiler yapabilir. Depresyon, birey kadar çevresi ve bakımını üstlenenler üzerinde de olumsuz etkiler yaratır (Davis ve Glassman 1989). İntihar girişimi sonucu ölüm oranı % 15 olan ve intihar sonucu ölümlerin yaklaşık % 50’sinden sorumlu olan MDB’nin toplumsal maliyeti oldukça yüksektir (Angst 1992).
Hastalık esnasında kişide ruhsal açıdan, ani sinir bozuklukları, deporsanalize olma, aşırı kaygı ve korku, özsaygı yitimi görülür. Fiziksel etkileri ruhsal semptomlara bağlı olarak, aşırı kilo kaybı, sinirsel mide bozuklukları, kusma, aşırı terlemedir. İlaçla tedavi edilmeden, kendiliğinden geçme olasılığı düşük bir hastalık olduğu gibi olumsuz dış etkenler hastalığı tetikler ve nöbetlerin artmasına yol açar.
Tedavi süreci hastanın iyileşme isteğiyle doğru orantılı olarak gelişme kaydederek ilerler. İlaç tedavisi sırasında, ilacın dozuna bağlı olmaksızın ara ara nöbetler ve/veya ataklar yaşanabilen bir hastalıktır.
Belirtileri [değiştir]

Klinik bir sendrom olan depresyon, kişinin duyguları, düşünceleri, bilişsel işlevleri, davranışları ve bedeninin bazı işlevlerinde değişiklikler meydana getirir. Depresyonda sözcüğü çoğunlukla hayal kırıklığına uğramış, sinirli ya da benzer olumsuz duygulara işaret eden terimlerin yerine kullanılır. Depresyon, hastalık olarak kabul edilebilmesi için belirtilerin kişide en az 2 hafta görülüp kişinin işlevselliğini bozması gerekmektedir.


depresyon bilişsel ve vejatatif belirtilerden oluşur. Hayattan zevk kaybı, ilgi azalması, konsantrasyon bozukluğu, dikkatte azalma ve buna bağlı unutkanlık, karasızlık, değersizlik hissi, suçluluk hissetme, intihar düşünceleri, karamsarlık gibi bilişsel belirtilerin yanında uykuda artış yada azalma -ki bu durum daha çok uykuya dalmakta güçlük ve her zamanki uyanma saatinden 1-2 saat erken uyanma ile kendini gösterir- iştahta azalma yada artış, enerji azlığı, yorgunluk, psikomotor retardasyon denilen hareketlerde yavaşlama, (bazen artış gösterebilir) cinsel istekte azlama olarak kendini gösterir. Bu duyguların yanı sıra, bazı depresyon hastaları huzursuzluk, endişe ve kaygı hislerinden de şikayet ederler. Bazen de çabuk rahatsız olma ve sinirlenme gibi duygusal değişikler gözlenebilir.
depresyon tanısı konulabilmesi için belirtilerin en az 2 hafta bulunma koşulu aranır. Belirtilerden depresif duygulanım ve hayattan zevk kaybı ve ya ilgi kaybı kişide bulunması zorunludur. Diğer belirtilerden en az 5 tanesi eşlik etmelidir.
MAJÖR DEPRESİF BOZUKLUK

GİDİŞ VE TEDAVİ

GİDİŞ

Her yaşta başlayabilen ama çoğu kez 20’li yaşların ortalarında görülen Majör Depresyon tedavi edilmezse, 6 ay ve daha uzun sürebilir. Kimi belirtiler (semtomlar) aylar ya da yıllarca sürebilir.

Majör Depresif Bozukluk boşanma, iş kaybı, aileden sevilen birinin ölümü gibi nedenler sonrası ortaya çıkar. Alkol, uyuşturucu madde kullanımı da ortaya çıkmasını kolaylaştırır.

Ağır Majör depresif bozukluk geçirenlerden yaklaşık %15’inin intihar ettiği belirtilmiştir.

Majör Depresif Bozukluk öncesinde “Distimik Bozukluk” (Bakınız Distimik Bozukluk) görülebilir. Organik bir hastalığa bağlı olarak ve Borderline, Obsesif-Kompulsif Bozukluk, Anorexia Nervoza, Bulimia Nervoza gibi bozukluklardan da sıklıkla ortaya çıkabilir.

TEDAVİ

Tedavi Psikoterapi ve ilaç tedavisi ile birliktedir. Destekleyici Psikoterapi ve Dinamik Psikoterapi’den yarar sağlanır.

İlaç tedavisinde Antidepresanlar yüksek oranda yarar sağlarlar ve hastalığın iyileşme sürecinin kısaldığı bildirilmiştir

MAJÖR DEPRESİF BOZUKLUKTA DÜŞÜNCE, DUYGU VE DAVRANIŞ

DÜŞÜNCELER

Düşüncelerde yavaşlama, sesin alçalması ve hafiflemesi, geç cevap verme, konuşma azlığı yanında ölüm ve kötü haber bekleme gibi konularda konuşurlar. Olumsuz düşünceler, tek bir olaydan genelleme yapma ( Bir komşusu sabah günaydın dememişse “Kimse beni sevmiyor“ diye düşünmek ). Ufak aksilikleri büyütme, hiçbir şeyin değişmeyeceği inancı, umutsuzluk içinde olma düşünceleri ile yüklüdürler. Düşünce içerikleri kendini eleştirme, geçmişteki başarısızlıklar, kendine güvensizlik, sorumluluk almaktan kaçınma üzerinde yoğunlaşmıştır.

Hiçbir şeyi haketmediklerine dair düşüncelerle iyileşmek istemeyebilirler.
Depresyona eğilimli kişiler genelde hem kendilerine, hem de başkalarına karşı katı, mükemmellik beklentileri içinde olan bireylerdir. Yaşamı tek boyutlu ve siyah-beyaz gören bir inanç sistemleri vardır. Ya hep, ya hiç düşünce sistemlerini şöyle örnekleyebiliriz :

1- Yaptığım işin bir değer taşıması için mükemmel olması gerekir.
2- Mutlu olabilmek için yaptığım bu işte başarılı olmalıyım.
3- Hata yaparsam bu benim yetersiz, beceriksiz olduğumu gösterir.
4- Sensiz yaşayamam.
5- Benimle aynı fikirde olunmazsa bu benim sevilmediğimi gösterir.
6- Bir insan olarak değerimin göstergesi, başkalarının benim hakkımda düşünceleridir.
7- Birine kızdıysam, artık onu sevemem.
8- Birini sevmek demek ona hiç kızamamak demektir.
9- Birinden birşey istersem ona bağımlı kalırım.


RET (Rasyonel Emotif Terapi) terapist Beck, depresif kişilerde üç alanda hataların ortaya çıktığını söylemiştir.
1- Kendi benliğine
2- Geleceğine
3- Dünyaya karşı olumsuz bakış açısında

Bunları üçlü (triad) yakınma olarak sınıflamıştır.

Depresyona özellikle yaşlı hastalarda % 25 hipokondriazis (Hastalık hastalığı) eşlik eder. Tedaviye en dirençli kabul edilen hasta grubudur. Sürekli yakınan, sızlanan ve geçmek bilmeyen ağrılarından şikayet eden kişilerdir. Ağrı genelde baş, göğüs, karın, omuz, sırt ağrıları şeklinde görülür. Omuz ve sırtta görülen uzun süreli ağrılar, inatçı bir somatizasyondur. Diz ağrıları eklem yerlerinde sızlamalar, kramp, bulantı ve kusma, hazımsızlık, gaz şikayetleri, kabızlık, mide yanması, görme bulanıklığı, depresyonun farkedilmeyerek bir organda somatize olmasıyla oluşabilir.

Kuruntular, iyi anne baba, eş, evlat olamama, sürekli gelecekle ilgili karamsar düşünceler (işsiz kalma, parasız kalma endişeleri), ileriye yönelik gereksiz bir para biriktirme endişesi ile para harcadığında kendini suçlama düşünceleri geliştirirler. Psikolojik kuramlar sürekli tekrarlanan bu karamsar ve mutsuz düşünceleri “Geviş getirme“ şeklinde tanımlamışlardır.

DUYGULAR

Kararsizlik nedeniyle çaresizlik ve bağımlı hissetme, acı duyma, üzüntülü hal tüm depresyonlarda ortak bir belirtidir. Ailelerine, sevdiklerine, hobilerine karşı duygusal bağları gittikçe azalmaya başlayabilir. Boşluk duygusu ve anlamsızlık daha geniş yer tutar. Zevk alınan etkinlikler azalarak, yük gibi hissedilmeye başlanır. Genel bir isteksizlik ve ilgisizlik, tepkisizlik, zamanın zor geçmesi, cinsel etkinliğe karşı duyarsızlık görülebilir. Bencillik başlar. Diğer insanların duygu ve düşünceleri ile ilgilenmezler. Yalnız kalmayı isterler ama gittikçe çocuklaştıkları için kendilerine bakım verenlere bağımlılıkları vardır (Regresif Bağımlılık).

Bu hastaların yaklaşık yarısı depresif duyguları inkar ederler (Maskeli Depresyon ya da Gülümseyen Depresyon). Genelde aile ve iş arkadaşları tarafından kendilerinde yaşamdan geriye çekilme, düşmanca duygular farkedilirse tedaviye getirilirler.

Bir gün içinde duygudurumları değişiklik gösterir. Bazıları sabahları çok kötü hissedip akşama doğru daha iyi hissedebilirken, bazen de tersi görülebilir.

DAVRANIŞ

Depresyonun başlaması ile fiziksel etkinlikler azalır. Hasta çok alçak sesle ve monoton konuşmaya başlar. Her davranış için aşırı bir çaba gösteriyor gibidir. Bazen ileri derecede hareketsizlik, yemek yememek, tırnak yeme, el oğuşturma, saç teli koparma, masaya parmaları ile ritmik bir şekilde vurma veya bir şeyle sürekli oynama, bacakları sallama, ileri geri sallanma hareketi, çok sigara içme, aşağı yukarı gezinme görülebilir.

Bu hastalar zamanla bağımlı, hareketsiz ve çaresiz hale gelebilirler ve yardım görürler. Ancak yardımı reddedebilirler; çünkü hem kendilerini güvensiz hissederler, hem de başkalarına muhtaç olmaktan ötürü kendilerini aşağılanmış hissederler. Destek aldıkları, kendilerine bakım veren kişilere karşı, kendi çaresizliklerini hatırlattığı için düşmanca duygular beslerler. Reddedilmeye karşı aşırı duyarlılık kazanmışlardır.

Depresyonda birey kişilerarası ilişkilerinde güçlükler yaşamaya başladığı için, çözüm üretme yetisi de azalmıştır. Yetersizlik duyguları nedeniyle başkalarıyla iletişime girmekten kaçınarak uzak durur. Bu da yalnızlık ve reddedilme duygularının artmasına neden olur. Hasta hem ilişkiye girmek ister, hem de terkederek kendisine zarar verecek ilişkilerden uzak durmaya çalışarak bir kısır döngünün içine girer. İnsanlardan veya yakınlarından yüzeysel olarak uzak, çekingen durur ve düşmanca davranabilir. Kronik depresyondaki kişilerde kaza geçirmeye yatkınlık gibi kendine zarar verici davranışlar da görülebilir.

Sigaranın aşırı tüketimi, alkol kullanımının artması, depresyonun başlangıç noktası olabildiği gibi, depresyona giren kişilerde alınan alkolün azalması da görülebilir.

Depresyon tedavi edilmez ve uzun süreli (kronik) bir hale dönüşürse, birey hiç istemediği, sevilmediği, aşağılandığı gibi duygulara kapılarak, kendisine destek ve bakım veren kimselere karşı suçlayıcı ve düşmanca davranarak, uzaklaşabilir. Evlilik yaşamını, işini ve yakınlarını terkedebilir. Cinsel isteksizlik nedeniyle, erkeklerde cinsel yönden uyarılma , erotize olma güçlüğü (empotans), erken boşalma görülür. Bu da hastanın daha fazla yetersizlik hissetmesine neden oluşturur ve hasta partnerinden uzaklaşır. Kadınlarda cinsel ilgi ve istek olmadan cinsel yaşam sürdürülebilir. Regl (adet) kanamaları düzensizlik gösterebilir.

Majör Depresif Bozukluklar

Majör Depresif Bozukluklar, kişide üzüntü(Disfori), ağlama duyguları, değersizlik hissi, sosyal yaşamdan kendini çekme, ağlama duyguları, intihar düşüncesi, yaşamdan zevk alamama gibi belirtilerle kendini ortaya koyan duygu-durum bozukluklarıdır.

Majör Depresif Bozukluklarda bireyler kendilerini üzgün(disforik), cesaretleri kırılmış, yalnız hissederler. Bu kişilerde üzgün davranış tipi belirgin olarak gözlemlenir. Yaşam olaylarında sabırsız davranışları karakterizedir. Majör Depresif Bozukluk tanısı alan kişilerde yaşamlarını kontrol edemedikleri duygusu vardır. Sıklıkla dibe vurduklarını hissederler. Depresif kişilerde ağlama duyguları veya ağlama duygulanımı vardır. Yaşamın içinde yoğun olarak konsantrasyon sorunu yaşarlar. Bu kişiler, çevrelerine ve ailelerine karşı olan tüm ilgilerini kaybetmişlerdir. Hayatlarındaki her türlü şeyi yük gibi algılarlar. Kendilerini sosyal yaşamdan çekerler, adeta soyutlanmış bir yaşam sürme çabası vardır. Hobi tarzı, ilgi alanlarından neredeyse tamamen uzaklaşmışlardır. Yaşamlarındaki hemen hiçbir şeye yetişemedikleri duygusu taşırlar. Bu nedenle de, depresif kişiler, depresif duygulanımı sabah saatlerinde daha yoğun hissederler. Olayları doğru ve net algılamakta güçlük çekebilirler. Yaşamlarındaki olumsuzlukları , tüm olaylara genelleme eğilimi gösterirler. Bununla ilgili genlikle kendilerini bir şekilde suçlu olarak algılarlar.

Majör Depresif Bozukluk yaşayan kişiler hayatlarını yeniden düzenlemeye karşı isteksiz davranırlar. Yaygın olarak intihar(cuicide) düşüncesi gösterebilirler. İntihar girişimde bulunmasalar bile, bu düşünce sürekli olarak kafalarında vardır. Bu kişilerde olaylara kötümser(pesimist) yaklaşma eğilimi yoğundur.

Zaman zaman çevrelerindeki insanları kendilerine karşı olumsuz yönde davranmaya manüple edecek şekilde davranırlar. Kendilerini hemen her konuda yetersiz ve değersiz hissettikleri görülür.



Majör Depresif Bozukluklarda Tanı


Diğer tüm psikolojik bozukluklarda olduğu gibi Majör Depresif Bozukluklarda da DSM IV-TR kriterleri tanı koymada önemli bir yer tutar. DSM IV-TR’ Möjör Depresif bozukluklarda, en önemli olarak algılanan belirtiler;

v Belirgin şekilde gün boyu süren depresif duygu-durum,

v Çevreye belirgin ilgi kaybı, yaptığı veya yaşadığı hiçbir şeyden zevk alamama,

v Nedensiz bir biçimde kilo kaybı(diyet yapmaksızın), veya kilo alma,

v Aşırı uyku uyuma(hipersomnia) veya uykusuzluk(insomnia) yaşantısı,

v Aşırı hareketlilik(ajitasyon) veya gerileme(retardasyon) yaşantısı,



v Yorgunluk ve bitkinlik duygusunun gözlemlenebilir şekilde yaşanması,

v Kişinin kendini değersiz hissetmesi,yoğun suçluluk duygusu,

v Düşüncelerinde konsantrasyon zorluğu ve kararssız davranış örüntüsü,

v Yinelenen intihar(cuicide) düşüncesi,


Majör Depresif Bozukluk tanısı konulabilmesi için, kişide, yukarıda sıralanan belirtilerden en az 5 tanesi, en az iki hafta boyunca sürdüğünün belirlenmesi gerekmektedir. Ayrıca tanı koymada, Majör Depresyonla, bir olaya bağlı mutsuzluk duygulanımı ve hayal kırıklığı, klinik anlamda terapide doğru bir şekilde ayrımlaştırılmaya özen gösterilmelidir. Örneğin çok yakın çevresinden bir kayıp yaşamış, yas süreci yaşayan kişi, bu konuda doğru değerlendirilmelidir. Bu konuda doğru bir ayrım yapılmadan tanı koyulmaması için, farklı bir tanı da belirlenmiştir. Majör Depresyon bozukluğu yaşayan kişilerde, olayın tedavi sürecinde açığa çıkan duygu-durum bozukluğu için “distimi” tanımlaması yapılmaktadır.



Majör Depresif Bozuklukları Açıklayan Psikolojik Modeller


Majör Depresyonun kişide nasıl geliştiğini açıklamaya yönelik, birden fazla psikolojik model bulunmaktadır. Bu modellere bakıldığında, her bir modelin Majör Depresyonun farklı bir özelliğine daha yoğun olarak odaklandığını görmek mümkündür. Ancak hepsi tek bir konuda görüş birliği yapmaktadır; olumsuz veya stres yaşantılarının Majör Depresyon belirtilerini daha belirginleştirdiği ve bu duygu-durum bozukluğunun stres yaşantısı oluşturan olaylar ve Majör Depresyon arasında karşılıklı denebilecek bir bağlantı bulunmaktadır. Her ikisinin de, bir diğerini açığa çıkarabildiği rahatlıkla gözlemlenebilmektedir. Bunun dinamik süreç olduğu söylenebilir.

Freud bu konudaki çalışmalarında, depresyon ve yas tutmayı karşılaştırarak, benzerliği vurgular. Freud, depresyonda temel ayırımı, her ikisindeki özsaygının farklılığı olarak vurgulamıştır. Freud, depresif kişinin, başka kişilere yönelik öfkesini yansıttığı düşüncesine sahiptir. Depresyona eğilimli kişiler kendilerine özgü farklı nedenlerle, bağımlı kişiler arası ilişkiler kurarlar. Hissedilen bu bağımlılık duygusunun, depresif kişide engellenme ve düşmanca duygularının gelişmesini desteklemektedir. Ama tabiî ki bu saldırganlık barındıran düşüncelerin ilişkiyi zedelememesi için bilinç düzeyinde inkar mekanizması kullanılır. Bu konunun yine erken çocukluk dönemi sorunlarından çıkış yaptığını vurgular. Başkalarına yönelik öfkenin kendine döndüğü bir hal olarak depresyonu düşünmüştür.

Brown ve Haris, yaptıkları çalışmalarında, depresyon yaşayan kişilerin arasında, stresli olayların daha sık ortaya çıktığını rapor etmişlerdir. Bu stresli


olayları “kışkırtıcı olaylar“ olarak isimlendirmişlerdir. Brown ve Haris ayrıca, depresyon için “yatkınlık etkenleri” olarak sosyal olaylarda, kışkırtıcı etkenlerin tetikleyici olabildiği düşüncesindedirler. Buradaki stresli olayların kişi üzerinde etkili olabilmesi için, kişinin bahsi geçen olaya çok ciddi bir önem atfetmesi gereklidir.

Bazı yaşam olaylarında, bireyin kendisinin dışındaki bazı nedenlere ortaya çıkan stresli yaşam olaylarının depresyonu ortaya çıkarması, depresyonun da strese yol açabilen bir duygu-durum olması özellikle Hammen tarafından vurgulanmıştır. Burada net olarak söylenebilecek şey, dinamik bir sürecin işlemekte olduğudur. Depresif bireyin yaşadığı süreçle başa çıkabilmek için başvurduğu, işlevsel olmayan başa çıkma yöntemleri kişinin problemini çözmediği gibi, stresinin artmasına neden olarak yaşamını daha da zorlaştırabilmektedir.

Sosyal öğrenme modelini benimseyen Coyne, Lewinsohn, Haberman, Teri veHautzinger, özellikle bireyin sosyal becerilerinin depresyonun ortaya çıkması ve sürmesinde çok önemli bir yer tuttuğunu vurgulamışlardır. Özellikle depresif kişilerin, başlangıçta sorunlarına yönelik aldıkları sosyal desteği bir zaman sonra mutlaka kaybedecekleri ve sonunda bu desteğin eksikliğinin de depresyonlarını arttırmaya yönelik bir etki oluşturacağı gerçeğinden söz etmektedirler.

Stresin yoğun yaşandığı bir yaşam tarzına sahip bireyler, yaşamlarında özellikle daha fazla sosyal desteğe gereksinim duyarlar. Depresyonun uzun vadeli devamlılığında, kişilerin sosyal becerilerinin azalmasına neden olmaktadır. Birey giderek sosyal yaşamdan uzaklaşmakta ve daha içe dönük bir yaşama sığınmaya çalışmaktadırlar. Bu nedenle de depresif kişiler daha yoğun olarak sosyal desteğe gereksinim duyarlar.

Depresyon sürecini yaşayan kişilerin ağırlıklı olarak aile sorunları da yoğundur. Bu konuda ailelerinden beklentilerinin yüksek olması, aile içi sorunlarının artışına veya yoğunlaşmasına neden olmaktadır.

Depresif kişilerin çevrelerindeki diğer bireyler üzerinde, duygu-durum ve sözel olmayan davranışları üzerinde olumsuz bazı etkiler oluşturabilmektedir. Bu durum da bazı araştırmalarla rapor edilmiştir.


Tedavi


Majör Depresyon tedavisinde eğer kişinin gereksinimi varsa, ilaç tedavisi ile başlanması yararlı olur. Ancak bu akut sürecin devamında, terapötik yardımın olmazsa olmaz olduğu bir gerçektir. Bu konuda psikanalitik yaklaşımlar, varoluşçu yaklaşımlar, sosyal öğrenme modelleri, bilişsel ekoller bireyin yaşam ve davranış örüntülerine göre seçilebilir.

Hangi yaklaşım seçilirse seçilsin, sosyal becerilerinin arttırılması ve kişiler arası iletişimini geliştirecek donanımı edinmesi yönünde desteklenmelidir. Terapide aktif ve destekleyici girişimler özellikle aktive edilir.

Terapötik yardım esnasında depresyon belirtileri kişiler arası sorunları ciddi bir şekilde analiz edilmelidir.

Bir yorum

Cevapla

 
3+2 İşleminin Sonucu  
Yukarı Çık