Çok Yönlü Kişilik
Psikoloji literatüründe ''Çok yönlü kişilik sorunu'' (MPS) olarak yerleşen hastalık, doksanlı yılların başlarında, milyonlarca insanda ''en gözde'' psikolojik rahatsızlık olarak ortaya çıkmıştı. İçinde 16 farklı kişiliği barındıran ''Sybil'', aslında
bir terapistin ve gazetecinin ortak çabaları sonunda, yarattıkları bir
senaryo muydu? Sanatçı ve entelektüel yanı ağır basan, Wisconsin'li genç
kız Sybil son derece yetenekliydi. 31 yaşındaydı ve 170 IQ'luk bir zekâ
puanına sahipti. Ama her şeyden önemlisi, Sybil, İsabel Dorsett in,
kendisini tıp tarihine yazdıracak kadar ender olarak görülen bir
özelliğinin bulunmasıydı. Sybil, yedek oyuncuları ile birlikte tüm bir
futbol takımını içine saklamıştı, çünkü kendi benliğinde tam 16 farklı
kişilik barındırmaktaydı.
Farklı isimlerde olan Sybil
benlikleri, ayrı ayrı beğeniler ve becerilerle, hatta kendilerini farklı
ifade etme biçimleri ve birbirinden değişik konuşma tarzları ile ortaya
çıkıyorlardı. ''Peggy'', Sybil'in açıklamalarına göre, ''kendine emin'' ve ''ihtiraslı'', ''Marcia'' daha
çok depresif olarak tanımlanırken ''Vanessa'' yaşam doluydu. Müşfik ve
sanat düşkünü olan ''Victoria Antoinette Scarleau'', kendisine yakın
bulduğu arkadaşı ''Dul Marion Ludlow'' ile düzenli olarak konserlere ve müzelere gidiyordu. Bunların dışında ''Mike'' ve ''Sid'' adındaki iki ''delikanlı'' da, Sybil'in erkek kişiliklerini temsil ediyorlardı.
Sybil'in
çok yönlü kişilik bölünmesi, ilk olarak, Amerikalı psikoanaliz uzmanı
Cornelia Wilbur tarafından keşfedildi. Genç kadın onbir sene süreyle,
Wilbur'un New York Park Avenue'daki muayenehanesinde tam 2354 seansa
katıldı. Wilbur bu arada hastasını, gazeteci Flora Rheta Schreiber ile
de tanıştırdı. ''Science Digest''
adlı derginin, psikolojik haberleri sayfasından sorumlu olan bu
muhabir, Sybil'in hikâyesini uzun bir roman halinde ortaya koydu. ''Sybil'' 1973
yılında kitap olarak yayımlandığında, psikoloji üzerine bir şahaser
olarak yorumlandı ve kısa sürede Bestseller listelerine girmeye
başardı.
En büyük psiko-skandalı mı?
''Sybil''in uluslararası psikoloji sahnesine çıkmasından tam 25 yıl sonra, genç kızın durumunun ''tuhaf'' bir hastalık olarak gösterilmesi olayını 66 yaşındaki New Yorklu psikolog Robert Rieber , ''Kendilerine psikoloji tarihinde önemli bir yer arayan kişilerin, yüzyılımızda yarattıkları en büyük psiko skandalı'' olarak tanımlanıyor. San Francisco'da yapılan, Amerikan Psikoloji Birliği toplantısında, Rieber verdiği raporda ise, ''Sybil olayını'',
haince tasarlanmış bir düzmece olarak bildirdi. Buna kanıt olarak kendi
bürosunu toplarken, tozlu çekmecelerde bulduğu ses kasetlerini
gösterdi.
Rieber, bunları 1972 yılında, o zamanlar kendisi gibi
Manhattan'daki John Jay College'de görevli olan Flora Schreiber'den
edinmişti. Hatırladığına göre, yazar, psikiyatrist Wilber ile birlikte,
Sybil'in kişilikleri hakkında yazdığı raporu yayımlayacak bir gazete
arıyordu. Tüm girişimleri başarısızlıkla sonuçlanınca, Schreiber son
çare olarak arkadaşı Rieber'e başvurmuştu ve ona bir düzine kaset
vermişti. Rieber bu kasetleri dinlemeye çalışmış, ancak kayıtları çok
kötü olduğundan ve kendi çalışmalarına da yararlı bulmadığından, bunları
çekmecesine koyarak unutmuştu.
Geçen yıl, ''Sybil olayı''
yeni bir ekspertiz tartışmasında, gündeme gelince, aklına bu kasetler
gelmiş. İki ay sonra iki tane kaset bulan Rieber, bunları tekrar
dinledikten sonra adeta şok olmuş. Duydukları şimdiye kadar, esrarengiz
Sybil İsabel Dorsett olayının gerçekten de hayali bir eser olduğunu
ispatlayacak en önemli bilgileri vermekteydi. Her biri bir saat kadar
süren kasetlerde, terapist Wilbur ve gazeteci Schreiber, planlıkları
kitabın içeriği, kompozisyonu ve dramatürjisi hakkında konuşuyorlar.
Rieber'e göre Sybil'de muhakkak bazı davranış bozuklukları vardı, ama
kesinlikle farklı kişiliklere sahip değildi.
Farklı kişilikleri, psikolog yaratıyor
Cornelia
Wilbur hastasını nasıl yönlendireceğini, çok ustaca kavramıştı. Farklı
kişilikleri Sybil'in ağzından alabilmek için, çeşitli yollara
başvurmuştu. Aslında bu kişilikleri yaratan ve onlara çeşitli
karakteristlik özellikler veren aslında hastası değil, terapistin
kendisiydi.
Psikiyatrist Wilbur hastasını, Sigmund Freud'un insan ruhunu her türlü ''utravma'' dan
daha fazla etkileyebilecek anahtar sözcüklerle telkin etmişti. Sybil,
kısa bir süre sonra, çocukken anne ve babasının yatak odasında uyuduğunu
ve onları cinsel ilişki sırasında gördüğüne inanmıştı.
Aynı
zamanda terapist olarak, hükmedici gücünü kullanan Wilbur, Sybil'i
telkin edici sorularla gerçekte hiç yaşamadığı olayları hatırlamaya
zorlamış. Kasetlerdeki konuşmalara göre, annesi Sybil'e işkence zoru ile
kendi piyano çalışını dinletmişti. Gerçekte hiç yaşanmamış, tamamen
zorlamayla ortaya çıkarılan bu anılar, yazacakları kitap hakkında yeni
bir fikir vermesini sağlamıştı: Sybil'in annesi, riyakar, kötü ve vicdansız olarak gösterilmeliydi.
Sybil'in
fantastik gibi görünen anılarını daha etkili hale getirmek için,
Schreiber ve Wilbur, genç kızın annesinden nefret etmesinin uygun
olacağına karar vermişler: ''...annesinden nefret etmeli, ne kadar acıklı olursa, o kadar iyi...'' (band kayıtları). New York'lu analizci, Sybil'de bu nefret duygularını uyandırmakta hiç zorlanmadı.
Sex,
şiddet ve kötüye kullanma gibi davranışlarla yüklü, esrarengiz bir
hastalığı belgeleyerek, üne ve paraya ulaşacaklarını hesaplayan, Flora
Schreiber ve Cornelia Wilbur planlarında başarıya ulaştılar.
''Biz bu kitabı histerik bir hastanın, dert ortağı tarafından yazılmış, kötü bir romanı olarak değerlendirmiştik'' diyen
psikologlar, kitabın ne kadar büyük bir başarıya ulaşacağını tahmin
edememişlerdi. Oysa kitap adeta yok satıyordu, 1976 yılında filmi de
çekildikten sonra (başrol oyuncusu Sally Field),
olağanüstü gelişmeler yaşanmaya başlandı. Birden bire çok sayıda, tıpkı
Sybil'de olduğu gibi, birden fazla kişiliklere sahip hastalar ortaya
çıkmaya başladı.
Uyduruk hastalık
Bu garip sendrom psikologlar arasında öyle etkili olmuştu ki, adı ''Çok yönlü kişilik sorunu''(MPS)
olarak anılmaya başlandı. Daha henüz 1990 yılına gelindiğinde,
Amerikalı psikiyatristler 20000'den fazla hasta üzerinde bu
rahatsızlığın teşhisini koymuşlardı. Tedavi edilmeyenlerin sayısı ise
yaklaşık olarak iki milyon olarak tahmin edilmekteydi. Batı Avrupa'da da
bu hastalık sıkça görülmeye başlanmıştı. Psikolog Michaela Huber'in
verdiği bilgilere göre, doksanlı yılların ortasında sadece Almanya'da
80000 hastanın kafası, hayali yaratıklarla dolmuştu.
Bu hastalığı başından beri, ''Yeni biçimiyle ortaya çıkan histerik rönesans'' olarak
değerlendiren ve bunu durdurmaya çalışan bir grup psikolog arasında yer
alan, Hannover Tıp Yüksek Okulu'ndan Hinderk Emrich bazı hastalarında
bu psikolojik durumun nasıl ortaya çıktığını bir türlü anlayamamış. Bu
hastalığı olasılıkla bizzat psikologların, suni yollarla aşıladıklarına
inanıyor. O zamanki hastalarda sözde ortaya çıkan kişiliklerin, farklı
ten ve göz renklerine veya farklı bağışıklık sistemlerine rastlanmasını
ise, Emrich bir ''sihirbazlık'' hikâyesi olarak yorumluyor.
Sendrom
henüz başlangıç aşamasındayken, iştahsızlık, depresyon ve diğer
rahatsızlıklardan şikâyetçi olan hastalar, nedense çocukluklarında
cinsel şiddet gibi olaylara maruz kaldıklarını anlatmaya başlamışlar.
21 kişilikli oyuncu!
Peki
bu insanlar, yıllarca kendilerine acı veren ve gaddarca uygulanan bu
işkenceleri neden unutmuşlardı? Terapistlere göre bunun açıklaması çok
basitti. İnsanlar, sorunlarından kurtulmak için, bunları yenmek
zorundaydılar. Psikolojik sarsıntılara sebep veren anılarından kurtulmak
isteyen çocuklar, ''paylaşılmış dert, yarım dert''
düşüncesinden yola çıkarak, kendi kişiliklerini bölmüşler, bunların da
karşılıklı olarak birbirlerini korumalarını sağlamışlardı, ta ki on yıl
aradan sonra ruh doktorları onları sadist anneleri, şiddet düşkünü
babaları ve cinsel tacizlerde bulunan yakınlarını hatırlatmalarıysa,
tekrar ortaya çıkana dek.
''Çok yönlü kişilik sorunu'' kazançlı bir medya konusu olmaya devam ediyordu. Daha geçen günlerde, bir Alman radyo kanalı (Hessiche Rundfunk), Almanya'da söz konusu psikolojik rahatsızlıklara sahip olan, yaklaşık 40000 kadın ve erkeğin bulunduğu haberini geçiyordu.
Amerikan
televizyonunda ise Oprah Winfrey adındaki bir talk showcu, kişilik
sorunları olan hastaları programına davet ediyor, daha sonra da
kendisini, cinsel şiddete maruz kalmış bir kurban olarak açıklıyordu. ''Soap Opera'' yıldızı Roseanna, 21 tane kişiliğe sahip olduğunu ve bunlardan birinin ''Bambi'' diğerinin ise ''Tacizci'' olduğunu söylüyordu.
İstatikçilerin
verdikleri bilgilere göre, söz konusu rahatsızlığa yakalanan on
kadından dokuzu beyaz tenliydi. Her hasta ortalama olarak yedi sene
süreyle psikolojik tedavi görmüş ve bunların %0'ı depresyon geçirmişti.
Yaklaşık olarak üçte ikisi intihar etmeye kalkmış, hemen hemen hepsi
ilaç bağımlısıydı.
Bu ilginç psikolojik rahatsızlıklar üzerinde uzmanlaşmış olan Amerikalı psikiyatrist Diane Humenansky (Minneapolis),
hastalarına yoğun miktarda ilaç tedavisi uyguluyordu. Korkuya karşı
Valium, Xanas ve Ativan, depresyonu önlemek için Prozac ve diğer zihin
açıcıları ve uyku bozukluklarını tedavi etmek içinse Restoril
kullanıyordu. Humenansky'nin düşüncesine göre, insan ne kadar çok ilaç
alırsa, geçmişteki olayları o kadar iyi hatırlayabilirdi.
Söz
konusu hastalar, terapistler tarafından kolayca hipnotize edilerek,
gençliklerinde yaşadıkları olayları anlatabiliyorlardı. Örneğin
Humenansky'nin bir hastası (Elizabeth Carlson), terapistin etkisi ve isteği üzerine, ''Satan'' (şeytana tapanlar tarikatı) ayinine katıldığını hatırlayarak, tüm ayrıntılarına anlatmıştı: ''Ortadaki
bir sunak üzerinde yeni doğmuş bir bebeğin etenesi bulunmaktaydı,
etrafındaki kukelatalı adamlar bu kanlı dokuyu yemekteydiler''... Elisabeth, sözde şeytanın ruhani lideri olmuş ve bu törensel yemeğe davet edilmişti.
Vücudunda
25'ten fazla kişiliğin dolaştığı söylenen, bu hasta kız için, terapiler
zamanla hayati tehlikeler yaratmaya başlamıştı. Elizabeth saçlarını
yoluyor, kafasını duvarlara vuruyordu. Daha sonraki açıklamalarına göre,
genç kız kendini öldürme safhasına gelmişti.
2.5 milyon dolar tazminat
Şans
ve tesadüf eseri, Elizabeth'in annesi, kızının terapisti tarafından
etkilendiğini fark edebilmiş ve Humenansky'i mahkemeye vererek, 2.5
milyon dolar tazminat almıştı.
Son çocuğunun doğumundan sonra,
ağır bir depresyon geçiren Patricia Burgus, Chicago'daki St. Luke's
hastanesinde altı yıl psikoterapi tedavisi gördükten sonra, kendisine ve
iki çocuğuna haksızlık yapıldığını ileri sürmüştü. Burgus daha sonra
mahkemede, doktorların kendisini hipnotize ederek, yine bir ''Satan'' ayinini hatırlamaya zorladıklarını ifade etmişti. Burgus'un hatıralarından çıkan bir olaya göre, kocası ona ''şüpheli'' bir
etten yapılmış bir hamburger veriyor. Hasta bu olayları terapiste
anlatırken, güya bunun insan eti olup olmadığını kontrol ettirmesini
rica etmişti. Patricia Burgus tüm diğer hastalar gibi, birçok erkek
tarafından cinsel tacize uğramıştı. Diğerlerinden farklı olarak bu sefer
hasta, kendi çocuklarına karşı kötü muamele yaptığını da hatırlıyordu.
Bunun üzerine Burgus'un dört ve beş yaşlarındaki iki çocuğu da tedavi
altına alındı. Çocuklara tedavi sırasında çeşitli işkence aletleri
gösteren doktorlar, kafalarında ''kötü'' anne
imajını yarattılar... Carlson ve Burgus gibi tatsız olaylar yaşayan
milyonlarca kişi bulunmakta. Ancak özellikle Amerika'da, psikologların
kariyerlerini korumak için, bu tür vakalar mahkemelere yansıtılmadan
çözülmeye çalışılıyor.
Aynı zamanda MPS yanlıları, geçmişteki
olumsuzlukları örtbas etmek için çeşitli taktikler uyguluyorlar.
Skandallarla ilgili sözcük ve terimler, eğitim kitapları ve raporlardan
siliniyor. ''Çok yönlü kişilik sorunu'' olarak bilinen hastalığın resmi adı artık ''Çözülmüş kişilik'' olarak değiştirilmiş.
Derleyen : DR PİST