Eleştiri Kabul Etmeyen Kişiler

Eleştiri Kabul Etmeyen Kişiler

İnsanlar kendilerini ilgilendiren herhangi bir konu olduğunda, sonuna kadar kendilerini etraflarındaki insanlara açıklayabilmek isterler. Eğer söylemek istedikleri bir şey varsa ve bunu istedikleri gibi anlatamamışlarsa müthiş bir sıkıntıya kapılırlar. Bu çok küçük bir detay dahi olsa, mutlaka o konuda bir açıklama yapmak isterler.

Hemen her insanın fıtratında var olan bu açıklama yapma arzusu, bir yönüyle bakıldığında kötü bir alışkanlık değildir aslında. Gerçekten de insanın, bir konu söz konusu olduğunda, söylemesi gereken şeyler olabilir. Hatta kimi zaman bunları söylememesi ya da açıklamaması, birçok yanlışa yol açabilir. Örneğin bir suç işlendiğinde veya bir hata yapıldığında, elbetteki suçsuz bir kişinin kendini savunmak için açıklama yapması gerekir. Ya da suçlu olanın kendini belli edecek bir açıklama yapması beklenir. Bu tarz bir açıklama yapma isteği, Kuran ahlakına uygun bir tavırdır. Çünkü kişi burada, kendi nefsini temize çıkarmayı değil, Allah'ın rızasını kazanmayı amaçlamaktadır.

Ancak bir de “yalnızca nefsi rahatlatmak” ya da “nefsin çıkarlarını gözetmek” amacıyla açıklama yapma alışkanlığı vardır. Nefislerinin bu telkini altına giren kimseler, günlük hayatlarında karşılarına çıkan her olayda sürekli olarak kendilerini temize çıkaracak açıklamalar yaparlar. Bunu o kadar sık yaparlar ki, bu onların insanlarla normal diyalogları haline gelir. Kendileri, bu alışkanlıklarıyla çevrelerine verdikleri rahatsızlığı tam olarak fark edemeyebilirler. Ancak etraflarındaki insanlar, bu kimselerin küçücük bir konuyu bile, yaptıkları uzun uzun açıklamalarla, çok vakit alan ve insanları meşgul eden olaylara dönüştürmelerinden son derece rahatsızdırlar.

Örneğin, bir kalemi yere düşüren bir kimsenin yapması gereken o kalemi yerden kaldırıp yerine koymaktır. Ama bu gibi insanlar bunun yerine, yanlarındaki kişilere, “aslında kendilerinin çok dikkatli oldukları, kalemin yere düşmemesi için ellerinden gelen her türlü tedbiri aldıkları, o kalemin aslında oraya başkası tarafından konulduğu ve o yüzden düştüğü” gibi açıklamalar yaparlar. Küçücük bir konuyu o kadar ciddiye almalarındaki tuhaflığı fark etmezler.

Bazen de ortada hiçbir şey yokken, insanların kendilerinden şüphe duyduklarını sandıkları konuları açıklarlar. Örneğin karşısındaki kişinin kendisinin temizliğinden şüphe ettiğinden endişelenir ve ona sürekli kendisinin ne kadar temiz olduğunu anlatır. Tembel olduğunu düşündüğünden şüphelenir, her fırsatta ne kadar çalışkan olduğunu anlatır.

Bazen de, bu kimselere bir eleştiri yapılır. Bu durumda da yine, kendilerini temize çıkarana kadar açıklama yapmadan rahatlayamazlar. Halbuki eleştiri her zaman için insana fayda getirir. İnsanın en iyi, en mükemmel olduğu bir konuda bile kendisine gelen bir eleştiriyi sevinçle kabul etmesi gerekir. Çünkü mutlaka her iyinin daha iyisi vardır. % 90 iyi olduğu bir konuda, bu vesileyle %100’lük bir mükemmelliğe ulaşabilme imkanı bulmuş olur. Ancak söz konusu insanlar, yaptıkları açıklamalarla küçücük bir eleştiriyi dahi çok büyük bir tartışma konusu haline getirirler. Kendi haklılıklarını ve onları eleştiren kişinin haksızlığını ispat edebilme konusunda amansız bir hırsa kapılırlar. Nefislerindeki açıklama yapma arzusu, bazen bu tarz durumlarda bu gibi kişilerin akıllarının tamamen kapanmasına neden olur. Nefsin, kişinin enaniyet, gurur, öfke gibi hislerini de tetiklemesiyle, ortam çok zorlu bir hal alır. Dolayısıyla bu kimselerin, tek bir güzel tavsiyeden dahi istifade etmeleri söz konusu olmaz. Hep kendilerinden yana, hep kendileri merkezli, hep kendi haklılıkları üzerine kurulu bir dünyada yaşarlar. Akıllarını, tavırlarını, ahlaklarını çok beğenen ve tavsiyeye kapalı olan bu gibi insanlar, kişiliklerini geliştiremez ve ilerleme kaydededemezler.

Elbetteki bu kimselerin de bu açıklamaları yaparken düşündükleri bazı mantıklar da vardır. Örneğin  eğer kendilerinden kaynaklanmayan bir hata olduğunda bunun açıklamasını yapmayacak olurlarsa, insanların kendilerini yanlış tanıyacağından korkarlar. Ya da hata yaptıkları konuda kendilerine bir daha sorumluluk verilmeyeceğinden endişe ederler. Ya da bir şekilde mutlaka zarar uğrayacakları bir şeyle karşılaşacaklarını sanırlar. Bu tarzda açıklamalar yaptıklarında da kendilerini en iyi şekilde koruyabildiklerine inanırlar.

Oysa ki bu endişelerinin tümü, Kuran ahlakına göre geçersizdir. Çünkü insanları koruyan yegane güç Allah’tır. Nefsine karşı, Kuran ahlakıyla karşılık veren bir insan zaten inşaAllah Allah'ın koruması altındadır. Böyle bir kişinin, zarara uğraması mümkün değildir. Eğer nefsini temize çıkarmak yerine, Allah'a tevekkül edip, hakkından feragat edip, güzel ahlakla olgunluk gösteriyorsa, asıl bu, o kişinin en lehine olan davranıştır.

Bir ayetinde Allah, Kendisi’nden korkup sakınan kullarını mutlaka hayra yönelteceğini şöyle bildirmiştir:

... Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, (Allah)
ona bir çıkış yolu gösterir;

Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter...(Talak Suresi, 2-3)

Bazen kimi insanlar bu gerçeği bilmelerine rağmen, nefislerinin etkisinden kendilerini tam olarak kurtaramazlar. Nefislerinin kendilerini yönlendirmesine izin verirler. Bu yönde akıllarını, vicdanlarını, iradelerini gereği gibi kullanmazlar. Örneğin bir insanın acıkınca düşünmeden hemen yemek yemesi, uykusu gelince, hemen yaptığı tüm işleri bırakıp uyumaya gitmesi gibi, bu kimseler de nefisleri kendilerinden bir şey yapmalarını istediğinde hiç düşünmeden bunu yerine getirirler.

Oysa ki müminlerin özelliği, her an her olayda akıllarıyla, vicdanlarıyla düşünüp, o sırada Allah'ın rızasına en uygun ahlak ne ise onu uygulamalarıdır. Yoksa örneğin önemli ve aciliyetli bir iş yaparken, sırf nefisleri istiyor diye herşeyi bırakıp gidip uyumazlar. Gerçekten vicdanen uyumaları gerektiğine kanaatleri geldiğinde uykuya vakit ayırırlar.

İşte nefislerindeki açıklama yapma arzusuna karşı da müminlerin tavırları bu bakış açısı doğrultusunda olur. Nefsi açıklama yapmak ister; ama mümin bunu faydalı görmez ve yapmaz. Ya da nefsi eleştiri yapıldığında bunu kabul etmek istemez; ama mümin bunda hayır görür ve eleştiriye karşı pıozitif bir tavırla karşılık verir. Nefs, gerçek bir mümini idare edemez; mümin nefsini idare eder. Nefsi mümine istediklerini yaptıramaz; mümin nefsine istediklerini yaptırır. Örneğin yorgundur ama bir kardeşinin bir şeye ihtiyacı vardır. Nefsi müminin bu duruma karşı umursuz olup kendi rahatını düşünmesini ister ve onu dinlenmeye teşvik eder. Ama mümin bunu kabul etmez; nefsini ezer, kalkar o kardeşine elinden gelenin en iyisiyle yardım eder. İşte nefse karşı gösterilmesi gereken tavır bu şekilde olmalıdır.

Bunun yanı sıra nefsini temize çıkarmayı önemli gören kimselerin şu gerçeği hiçbir zaman için unutmamaları gerekmekteder: Nefs, Kuran'da bildirildiği gibi, “-Allah'ın dilemesi dışında- insanları var gücüyle kötülüğe çağıran bir varlıktır” (Yusuf Suresi, 53). Allah'ın bir ayetinde bildirdiği gibi, “(Nefsi) Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.” (Şems Suresi, 9)

Eleştiri kabul etmeyen kişiler

En zor insan tipi onlardır. Hem neyi bilmediklerini bilmezler, hem de kendilerinden başka herkesi eleştirirler. “Neyi bilmediğini bilmeyen” 

 Yöneticileri yermek öyle populer ki her çalışan çok iyi iş yapıyor, ama işte ah bir de yöneticiler ve yönetimler de iyi olsa…
Başarılı iletişimde bir kural vardır. Uygulandığında ciddi başarılar elde edebileceğiniz ama genellikle iş ortamlarında kabullenilmesi epey zaman isteyen bir yaklaşım. Ortada bir sorun varsa, sorunun %50′si sizin diğer %50′si de karşınızda ki kişininindir. Yöneticisinden memnun olmayanlara bu kuralı hatırlamalarını, yönetimde olanlara da bu kuralı uygulamalarını öneririm.

Bu kuralı uygulamak bazen zordur çünkü bireyler kendi taraflarının daha haklı olduğunu düşündüklerinde karşı tarafın daha fazla emek vermesi gerektiğine inanır. %50-50 sorumluluk kimseye suç yüklemez, işin yapılmasına, ortalığın durulmasına odaklanır. Uygulamak için davranış değişim yöntemlerini de bilmek de fayda var. Yönetici koltuğunda oturanların bu yöntemlere göz atması, “neyi bilmediğini bilmeyen” ve sorunu karşı tarafa yıkma eğiliminde olan çalışanları yönetmelerinde yarar sağlar.
Neyi bilmediğini bilmeyen çalışanlar genelde şu 3 konuda hata yapıyor.

1-Kendini Doğru Değerlendirememek

Kendimizi olduğumuzdan daha iyi değerlendirmek aslında sağlıklı bir eğilim… Ancak gelişebilmek için gerçeklere odaklanmak, gerektiğinde kendimizi değiştirebilmek ve yeni yetenekleri yanımıza almak için önemlidir.

Kariyerin başlangıç ve gelişme döneminde teknik yeterlilikler üzerine çaba sarfedilir. Kişinin dünyası yaptığı iş ile öyle sınırlıdır ki bu yaptıklarının dışında bir şey göremez ve düşünemez. Bu yüzden de genelde şu söylemleri pek duyarız:

“Bütün projeyi ben yaptım. Ben olmasam yöneticim hayatta bu işi yapamazdı.”

“Oh, işi ben yapıyım krediyi müdürüm toplasın. Rahat valla.”


Belli bir stratejinin oluşturulması genelde üst düzey bir bakış açısı gerektirir. Bu açıya sahip olanlar, yukarıda ki gibi düşüncelerle zaman ve beyin harcamazlar! Bilirler ki yaptıkları projeyi stratejik bir konsepte koyan, o hedefi çalışana veren ve projenin mükemmel halini almasını sağlayan yöneticidir.

Büyük resmi görmekte zorlananlar, uzun yıllar zorlanmaya devam ederler. Bu yüzden, büyük resmi anlamaya bakın. Siz olmasanız, projeyi yöneticiniz muhtemelen sizden daha iyi yapabilir; zorlanırsa rahatlıkla destek alabilir.

Kendinizi değerlendirirken yöneticinizin neyi yapamadığına değil kendinizin neyi iyi yaptığına ve neyi daha iyi yapmanız gerektiğine bakmayı tercih edin. İş dünyasında sürekli etrafındakilerin hareketleri, halleri, geliş gidiş saatleri ile kafayı bozanlar küçük işlerle uğraşanlardır. Bu kişilerin organizasyonlarda yükselmesi zordur ama aynı şirkette 30 yıl aynı işi yaparak kalmaları muhtemeldir.

2- Kurumsal Hiyerarşiyi Anlayamamak

Kurumsal hiyerarşiye saygı başarının temelidir. Bağlı olduğunuz yöneticiyi sevmeseniz de yetersiz olduğunu düşünseniz de ona saygı göstermek ve işini kolaylaştırmakla sorumlusunuz. Ve emin olun, siz her ne kadar memnun olmasanız da yöneticinizin sizden çok daha iyi olduğu noktalar vardır. Bu noktaların neler olduğunu çözmek de yöneticinizi yönetmenin temel taşları arasındadır. Yöneticiniz tahammül edilir gibi değilse ve koltuğuna demirlenmişse, kendinizi gösterebileceğiniz, fark yaratabileceğiniz başka bir yere geçmelisiniz.

Yaptığınız işleri yöneticiniz üst yönetime sunuyor diye sinirlenmemeli ve “ben yapıyorum krediyi o alıyor” ithamlarından vazgeçmelisiniz. Yöneticiler konumları gereği bazı işleri ve sunumları kendileri yapmak zorundadır. Sizin işiniz yöneticinizin/departmanınızın ve şirketinizin hedefleri doğrultusunda hareket etmektir. Bu doğrultuda departmanınızı daha iyi işlere imza atmaya teşvik edecek çalışmalarda bulunmaktır. Iyi yöneticiler krediyi ne zaman kime ve nasıl vereceğini iyi bilirler. Size krediyi verdiği zamanlar, her zaman sizin yanınızda birilerine birşey söylediği zamanlar değildir. Zaman zaman sizin olmadığınız yerlerde de sizi yukarıya çıkartıyor olabilir. Yine de bulunduğunuz ortamdan hiç memnun değilseniz ya ortamı iyileştirmek için çaba verin, verdiğiniz çaba işe yaramıyorsa da, hayatınıza yeni bir yön verin.

3- Dikkatsiz İş Çıkarmak

Yöneticinizin sürekli düzeltmek zorunda olduğu, sürekli hatalar yakaladığı tarzda işler çıkartmak işinizi iyi yapamadığınızı gösterir. Hata yaparak öğrenmekle, dikkatsizlikler sonucu sürekli “denetlenmesi gereken” işler çıkarmak arasında fark vardır. Başarıya yürüyenler, kimin neyi ne kadar kötü yaptığıyla değil, işlerini yaparken kendilerine, departmanlarına ve kurumlarına ne kadar fayda sağladıklarıyla ilgilidirler.

Bir yorum

Cevapla

 
3+2 İşleminin Sonucu  
Yukarı Çık