Yazar: admin 2012-04-05Kategori: Psikoloji4862 kere okundu Yorum yap
Gelişim psikolojisi, bireylerin hayatları boyunca geçirdikleri her türlü değişim ve bireyler arasındaki gelişimsel farklılıkları inceleyen bilim dalıdır. Çocukların potansiyel güçlerini tanımak ve geliştirebilmek açısından gelişim psikolojisi büyük önem taşımaktadır. Yetişkinlerin çocuk gelişimi konusunda yeterli bilgiye sahip olduklarını söylemek oldukça güçtür. Bir çok yetişkin kendilerinin öğrenebildiği her şeyi çocukların da öğrenebileceği yanılgısına kapılmaktadır. Bu yüzden, çocukları yetişkinlerin küçültülmüş modeli olarak algılamaktadırlar (Güngör 1984, s.74). Bu eksiklik, yetişkinlerin çocuk gelişimi konusunda yeterli bilgiye sahip olmamalarından kaynaklanır. Çocuğu zihinsel gelişim düzeyi itibariyle anlayamayacağı bilgiler edinmeye zorlamak, yahut kolaylıkla anlayabileceği bir meseleyi defalarca tekrar ederek öğrenmeyi sıkıcı bir iş haline getirmek sözü edilen eksikliğin doğal bir sonucudur. Okullarımızda da gelişim psikolojisi ilkelerine aykırı çok sayıda uygulamayla karşılaşmak olağandır. Sınav baskısı nedeniyle üst sınıfların konularını erkenden öğretme çabası buna örnek olarak gösterilebilir. Oysa gelişimde dikkat edilmesi gereken hususlardan biri "daha erken daha iyi değildir" ilkesidir.
GELİŞİM PSİKOLOJİSİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR
Gelişim
Öğrenme, yaşantı ve olgunlaşma sonucunda bireyde görülen düzenli ve sürekli değişikliklere gelişim denilmektedir. Bu üç etkenin etkileşimi sonucunda gelişim gerçekleşir. Tanımdan da anlaşılacağı gibi gelişim öğrenmeyi de içeren daha kapsamlı bir kavramdır. Bu nedenle öğrenme, gelişim anlamında kullanılmamalıdır. Gelişimi etkileyen etkenlerle ilgili bir örnek vererek tanımı daha açık bir hale getirelim:
GELİŞİM ÖĞRENME
Bir çocuk basket topunu nasıl tutacağını, bu oyunun kurallarını, topa nasıl daha iyi hakim olabileceğini vs. öğrenir
YAŞANTI Arkadaşlarıyla bildiklerini tecrübe eder, çeşitli kurslara gider.
OLGUNLAŞMA Genetik programlanmaya bağlı olarak çocuk daha güçlü ve büyük bir vücuda sahip olur, yani olgunlaşır
Gelişimin iki temel bileşeni vardır: Bunlar kalıtım ve çevredir. Bireylerin gelişimi kalıtım ve çevre arasındaki etkileşimin ürünüdür.
İnsan gelişiminde kalıtım mı yoksa çevre mi daha önemlidir? Bu soru uzun müddet eğitimcilerin zihnini meşgul etmiştir. Bunlardan bazıları kalıtımı, bazıları da çevreyi insan gelişimi açısından daha önemli görmüşlerdir. Bunun açıklamasına geçmeden önce kalıtım ve çevre kavramlarının açıklığa kavuşturulması gerekir.
Sizce, genel olarak insan davranışlarında kalıtım mı yoksa çevre mi daha fazla etkili olmaktadır? Niçin?
Biyolojik gelişim anne ve babadan gelen üreme hücrelerinin uygun ortamda birleşmesiyle başlar. Hücrelerin çekirdeğinde kolayca renk aldıkları için kromozom (chrome= renk, soma=cisim) adı verilen yapı bulunur. Annenin bir çift kromozomunun ikisi de aynı olup bunlara X kromozomu denir. Babada ise, biri X diğeri Y olmak üzere iki cins kromozom bulunur. Eğer babadaki X kromozomlu sperm yumurtayı döllerse bebek kız, Y kromozomlu sperm yumurtayı döllerse erkek olur. Hücrelerde
23'er çift kromozom mevcuttur. Kromozomları oluşturan genlerin birleşmesi neticesinde, başat genler doğacak bebeğin özelliklerinin belirlenmesinde etkili olur. Bu açıdan bakıldığında karşımıza iki temel kavram daha çıkar: bunlardan biri genotip, diğeri fenotiptir. Genotip kavramı, bireyin her türlü çevre etkisinden bağımsız olarak sahip olduğu genetik özellikler bütününü ifade etmektedir. Bu özellikler, bireyin DNA'sında mevcut genlerin özel bir bileş-kesidir. Fenotip kavramı ise, bir canlının görünür özelliklerini ifade etmektedir. Bir başka deyişle fenotip, organizmanın, kalıtımsal, çevresel ve tarihsel etkilerden kaynaklanan gözlenebilir nitelikteki özelliklerini kapsamaktadır.
Anne babalar genler yoluyla önceki nesillerden aktarım yapmaktadırlar. Bunu, bir oyun kağıdı destesiyle örneklemek açıklayıcı olabilir. Her anne-baba genetik potansiyeli itibariyle 52'lik bir deste kağıda sahip olsun. Her bir çocuğu doğduğunda, bu desteden çocuklara onar tane kağıt dağıtsın. Her çocuk kendisine düşen kağıtları incelediğinde genetik potansiyelini bulacaktır. Çocukların kağıtları elbette farklı olacaktır ve potansiyelleri ellerindeki kağıtlara bağlı olacaktır. Bu benzetmeye dikkat edilirse, ailedeki çocukların farklı yetenek düzeylerinde olmaları oldukça olağandır. Öğretmenlerin ve anne-babaların kardeşlerden benzer özellikleri beklemeleri yanıltıcı olabilir. Dünyaya gelen her bebek diğerinden farklı doğar. Sadece tek yumurta ikizleri tek dölütten geliştikleri için kalıtımları ve cinsiyetleri aynıdır. Çift yumurta ikizleri aynı anda oluşan iki ayrı dölütten geliştikleri için farklıdırlar.
Döllenmeden itibaren insanın içinde yaşadığı ve etkilendiği tüm dış uyarıcılar çevreyi meydana getirir. Çevre doğum öncesi, esnası ve sonrası tüm durumları kapsar. Bebeğin anne karnındaki gelişimi, annenin hamilelikte yetersiz beslenmesi, psikolojik gerginlikler ve geçirdiği kazalar gelişimi olumsuz etkileyen doğum öncesi etkenlerden bazılarıdır. Doğumda yanlış yöntem kullanılması, bebeğin travmaya maruz kalması vs. doğum esnasında karşılaşılabilecek çevreyle ilgili olumsuz etkenlerdendir. Doğum sonrası etkenlerden bazıları ise, aile çevresi, beslenme, hastalıklar, kazalar, kitle iletişim araçları vs. olarak sayılabilir.
Kalıtım ve çevreden hangisinin insan gelişiminde daha önemli olduğu sorusuna kesin bir cevap verilememekle birlikte gelişimin bazı alanlarında kalıtım, bazı alanlarında çevre daha etkilidir. Örneğin bir çocuğun genel fiziksel özelliklerinin (cinsiyet, göz rengi vb.) belirlenmesinde kalıtımın, dil gelişimi, kişilik özelikleri, yetişme tarzı gibi konularda çevrenin etkisi daha fazladır.
Sonuç olarak, insan gelişiminde kalıtım ve çevre birlikte rol oynar ve bunlardan herhangi biri ihmal edilemez.
Olgunlaşma
Genetik yapı ve çevre etkileşimi sonucu bireylerde görülen biyolojik değişikliklere olgunlaşma denir. Organizma fizyolojik olarak bir davranışı, bir işi yapabilecek hale geldiğinde olgunlaşma gerçekleşmiştir. Bir çocuk konuşma olgunluğuna ulaşmadan, ne kadar alıştırma yaptırılırsa yaptırılsın gereği gibi konuşamaz. Aynı şekilde, bir öğrenciye okuma yazma olgunluğuna erişmeden okuma yazma öğretmeye çalışmak, sesleri ayırt etmeyi öğrenmeden nota öğretmeye uğraşmak olgunlaşma gerçekleşmediği için imkânsızdır. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi birçok psiko-motor becerinin gösterilmesi olgunlaşmaya bağlıdır. Örneğin, parmak kasları yeterince gelişmemiş olan bir çocuktan anne-baba ya da öğretmeninin güzel yazı yazmasını beklemesi çocuğun yazma eyleminden tamamen soğumasına neden olabilir. Birçok öğrenme sorununa yeterince olgunlaşmanın olmadığı konularda çocuklara baskı yapılması ve buna bağlı olarak onların başarısızlık yaşamaktan korkmaları neden olabilmektedir.
DERLEYEN...EDİTÖR
İletişim:[email protected]