Yeni Bir İş Bulmak
Yapılan bir araştırmada, yüzde 33'ü yeni bir iş bulmanın zor olduğuna inanıyor. Nedendir bilinmez, bazı şeyleri hayata geçirmek insanın gözüne hep zor gözükür. Belki gerçekten çabalanıp sonuç alınamadığından, belki de çabalamaya bile gerek görmeden yenilgiyi erken kabullenmekten... Benim için mesela bu durum “düzenli spor yapmak” için geçerlidir. Bugüne kadar birkaç denemem ve iki adım ötemdeki spor salonlarına en fazla üç ziyaretimle sonuçlanan üyeliklerim olmuştur. Ama bir türlü sporla iç içe yaşamayı bir hayat felsefesi olarak benimseyemedim, ortaokulda lisanslı voleybol oynamışlığıma rağmen (nasıl yapmışım o kadar antrenmanı hâlâ hayret ederim!)...
Araştırmaya, katılanların, üçte biri tarafından “gerçekleştirmesi en zor” olarak nitelendirilen konu “yeni bir iş bulmak” da, sanıyorum, birçokları için benim spor kâbusumla eşdeğer. Birçok insan işinden memnun olmadığı halde, nasıl olsa yeni bir iş bulamayacakları için ya da istedikleri gibi yeni bir iş bulamayacakları endişesinden, bu isteklerini hayata geçiremiyor. Peki ama gerçek sebep ne?
Yeni Bir İş Bulmak Neden Çok Zor?
Türkiye’de yüzde 45’lik bir kitle “işinden memnun değil” iken, yüzde 86’lık bir kitlenin “işini değiştirmek istediğini” göstermişti. Ama bu yüksek oranlı kitlenin içinden birçoğunun gerçekte bu değişim adımını atamadığını tespit etmek için sanırım başka bir ankete ihtiyaç yok. “Her düşündüğümüzü hayata geçirseydik, ohooo” şeklindeki basmakalıpla da aslında niye bu kadar insanın söylediklerini yapmadıklarını açıklamak mümkün. Ama biz gelin daha bilimsel yolu seçelim. Yapılan yüzlerce akademik çalışma, aslında “eğilim”lerin, yani sadece niyetli olmanın, davranışı en iyi tahmin edebilen değişken olduğunu belirlemiş. Ama iş, “iş değiştirme”ye geldiğinde nihai karar her zamankinden önemli hale geliyor, çünkü işin içinde riskler çok. Finansal riskler bir tarafa, fiziksel ve psikolojik maliyetler de var. Ayrıca, her insanın risk almaya aynı düzeyde meyilli olduğunu söylemek de mümkün değil. Dolayısıyla, aslında eğilimin gerçek hayata “davranış” olarak yansıyabilmesinin, ağırlıklı olarak “kişilik özellikleri” ne bağlı olduğunu söylemek doğru olacak.
Yanı sıra, Kraus’un 1995'te yayımladığı makalesinden biliyoruz ki, bazı insanlar tutum, inanç ve davranışları arasında, diğer insanlara göre daha fazla tutarlılık sergiliyor. İlginçtir, Gangestad & Snyder’in 2000 tarihli çalışmasında, bu “bazı”larının “kendini daha az kontrol edebilenler” olduklarını görüyoruz. Yani belki bir başka deyişle “daha fazla risk alabilenler”.
Son değiştirilen işin ana sebebi “maaş” değil, “kariyer planları”. Ve hepsini toplayarak bir varsayım yapalım: Diyelim ki risk almayı sevmeyen, kontrollü bir insansınız ve işinizi değiştirmeyi “kariyer planları”nız açısından uygun buluyorsunuz. Dışarı çıkıp iş arama şansınız sizce ne olurdu? Ya da şöyle soralım: Dışarıda, sizi “davranış”a itecek kadar isteyebileceğiniz işin var olduğuna inancınız ne düzeyde olurdu?
Bu noktada sanırım benim son sözüm iş aramayı denemiş ve bulamamış olanlara değil de, belki kişilik özelliklerinden, belki başka sebeplerden dolayı gözü korkarak iş aramayanlara olacak: İşinizden mutlu değilseniz korkmayın, aktif olarak iş arayın! İşte size binlerce sebep içinde, araştırmalara dayanarak öne süreceğim sadece çok sağlam iki sebep. Artık günümüzde “çalışmak” ve “stresli olmak” aynı anlama gelir oldu. 2006 tarihli çalışması, stresin işyerlerinde şahlanmış durumda olduğunu tesbit etmiş. Çalışanların yüzde 55’i “fazla yorgunluk” ve “kontrolsüz hissetme” ile baş gösteren yüksek stres yaşadıklarını ifade etmiş. Diğer bir yüzde 42’lik kitle ise “sürekli stres yaşadıklarını ama kontrol edebildiklerini” söylemiş. Yine aynı çalışma tabii ki stresin ana sebebini de belirlemiş: “İnsanlar”. Öyleyse, daha az stres yaşayacağınızı düşündüğünüz işi, sağlığınız için, geç kalmadan bulmaya çalışın.
Bir son söz de, diğer sağlam sebep olan, İstanbul mega/ultra/süper/ya da her ne ise metropolünün trafiği üzerine: yaptığı bir çalışmada, yüzde 59’luk bir kitle iş-ev arasındaki mesafenin kendilerinde bir asabiyet yarattığını kabul etmiş. Maalesef Türkiye’de ev-iş arası mesafe verilerine, organize araştırmaların azlığı yüzünden, ulaşmak mümkün değil. Ancak Amerika’da, yapılan bir çalışmasına göre ev-iş arası mesafe 80’lerde 21.7 dakikayken, 90’larda 22,4’e ve son olarak 2000’lerde 25,5 dakikaya yükselmiş durumda. Ve bu rakam, insanlar trafiğe kalmamak için neredeyse sabah 5’te evlerinden çıkar hale gelmiş olmalarına rağmen yükselmeye devam ediyor. “Home-office” (ev-ofis) konseptinin niye Amerika’da yaklaşık 4 milyon kişi tarafından tercih edildiğine şaşırmamak lazım. Ve sanırım bir an evvel eve yakın bir işyeri bulmak lazım!
DERLEYEN...EMRE ŞEN