:: İLETİŞİM BECERİLERİ

:: İLETİŞİM BECERİLERİ

Şimdi benimsediğiniz bir değerler listesine sahipsiniz, fakat konuşmak kolaydır. Söz konusu değerleri yaşayıp yaşamadığınız üstünde düşünmelisiniz. İşleriniz sözlerinizi yansıtıyor mu?
Bunu bulmanın bir yolu, yaşamınızda değerlerinizin sınandığı kritik anlara bakmaktır. Buna ciddiyetle eğilelim. Bir değer, bunu desteklemek için bir bedel ödemeye hazır olmadığınız müddetçe bir değer değildir. Sürekli yalan söyleyip dürüstlüğe inandığınızı söyleyemezsiniz.
Kısa bir süre önce yeni bir siyasetçi daha önce muhalefetin elinde olan bir koltuğa seçildi. Basın konferansının açılışında şöyle dedi: "Bu seçim bölgesindeki insanları temsil etmek için günde 12 saat, haftada 7 gün çalışacağıma yemin ederim." Bu bir yalan mıydı? Bilmiyorum, fakat bu şüphesiz bir abartma gibi görünüyor. Şahsen, siyasetçilerin söyledikleri hemen her şeyi kuşkuyla karşılarım.
Kritik anlar, yaşamınızda zor bir kararla karşı karşıya kaldığınız zamanlardır. Genelde bu bir seçim yapmaya zorlandığınız doğru ve doğru arasında bir seçimdir. "Doğru ve doğru?" veya "Doğru ve yanlış" ikilemleri örneğin. "Golf skor kartımda sahtekârlık yapmalı mıyım?" kolaydır. Zor olan, "Doğru ve doğru" ikilemidir.
Bu noktalarda yaşam yolunda bir kavşakla karşılaşırız. Hangi değerleri desteklediğimizi seçmenin yanı sıra davranışımız seçtiğimiz değerlere dayandığından dolayı kuvvetle inandığımızı da göstermeliyiz. Eylemlerimiz karakterimizi ele verir çünkü karakter eylemdir. Böyle zamanlarda yaptığınız herhangi bir tercih o andan itibaren yaşamınızı biçimlendirecektir ve kendinizi nasıl gördüğünüzü etkileyecektir.
Genç Andrew Jackman'ı örnek verelim. On iki yaşında olan Andrew kendisini son derece sıkıcı bir matematik sınıfında bulur. Bir başka okuldan nakledildiği için sınıfın arka sıralarında oturur fakat sınıf arkadaşları arasında kendisine yeni dostlar edinmek istemektedir. Billy Brown tombul, çilli ve sorun çıkarmayı seven bir öğrencidir. Andrew onun sınıftaki çetenin elebaşı olduğunu bilmektedir. Billy aniden , tahtada yazmakta olan öğretmene kâğıt bir uçak fırlatır. Sivri uçlu bu uçak gürültülü bir biçimde kel, huysuz ve emekliliğe yaklaşmış yaşlı bir adam olan Ross Farmer'm başının tam arkasına çarpar.
Farmer çevresine öfke saçar, kafasındaki acıdan çok öğrencilerin kıkırdamasına kızmıştır.
"Bunu kim attı?" diye sorar
Sessizlik.
"Bunu kim attı, dedim?"
Sessizlik sürmektedir.
"Eğer birisi hemen bunu üstlenmezse, hepiniz ceza alacaksınız ve kayıtlarınıza işlenecek!"
Ross Farmer çelik mavi gözleriyle odayı tararken, Andrevv koltuğuna gömülür, göz temasından kaçınmaya çalışır.
Ama çok geçtir.
"Bay Jackman, siz orada iyi bir görüş açısına sahipsiniz. Kimin attığını görmüş olmalısınız."
Andrew gözlerini kaldırır, bütün sınıf kendisine bakmaktadır. Billy Brown sadece birkaç santimetre uzaktan kendisine tehdit dolu bakışlar atmaktadır.
"Bay Jackman, eğer suçluyu söylemezseniz, suçlunun siz olduğunuzu varsayacağım. Bu durumda da olayı müdüre bildirmek zorunda kalacağım ve siz de uzaklaştırılacaksınız. Yeni bir okula başlamak için iyi bir yol değil mi?"
Andrew ne yapmalıdır? Gerçeği söylemek doğru olacaktır fakat sonrasında sınıfta dışlanacaktır. Arkadaşlık ruhu içinde diğer öğrencilerle bir arada durmak da doğru bir davranıştır.
Siz ne yapardınız? Yaptığı seçim o andan itibaren yaşamını nasıl biçimlendirecektir? Bazı değerleri desteklemek için hangi bedeli ödemeye gönüllü olmalıyız? Ne kadarı çok fazladır?
Ya da evinize yakın bir barda içki içerken en iyi dostunuz erkek arkadaşından farklı biriyle içeri girer. Sizi görür ve durumdan rahatsızlık duyar. Siz onu bir kenara çekersiniz ve neler olduğunu sorarsınız. Önemli bir şey olmadığını söyler ve erkek arkadaşına bundan söz etmemeniz için yalvarır. Ertesi gün erkek arkadaşı sizi arar ve bir kahve içmek için buluşmak ister. Kahve içerken, en iyi dostunuzdan kuşkulandığını söyler ve herhangi bir şey hakkında bilginiz olup olmadığını sorar. Olayları daha da karmaşık hale getirmek için bir tutam daha zorlaştırıcı faktör ekleyelim; bir süredir onu beğenmektesiniz fakat en iyi dostunuzla birlikte olduğu için hiçbir adım atmamayı tercih ettiniz. Ne yaparsınız?
Dostunuza sadık kalmaya karar verdiğinizi ve hiçbir şey söylemediğinizi varsayalım. Bir hafta sonra erkek arkadaşı durumu fark eder. Öfkelidir. Onu teselli etmeye gidersiniz (derinlerde bir yerde sizinle çıkacağını umut edersiniz) fakat size de bağırır. Kendisinin bir arkadaşı sadece kız arkadaşını ve onun yeni erkek arkadaşını değil sizi de bir arada görmüştür. Kendisiyle ilgili umutlarınız suya düşmüştür. Şimdi herkese sadece dostunuzun değil sizin de bir kaltak olduğunuzu söyleyecektir. Dostunuza olan sadakatinizin bedeli ağır olmuştur ve bu noktadan başlayarak yaşamınızı biçimlendirecektir. Buna değer miydi?
Burada önemli husus şudur; olaylar meydana geldiğinde bunların hakiki önemini hiçbir zaman anlayamayız. Ancak, şimdi geçmiş zaman olduğunda olaylar önemli ya da önemsiz olur. Andrew Jackman'in uçağı kimin attığını söylememeye karar verdiğini ve şimdi Billy ile çok iyi dost olduklarını söyleyebilirim ve Wentworth hapishanesinde bir hücreyi paylaşıyorlar. Ya da Andrew bunu söylemeye karar verdi ve şimdi vergi departmanında şef müfettiş olarak çalışıyor. Her iki durumda da, "Bunu biliyordum!" diyebilirsiniz.
Görüyor musunuz? Hiçbir zaman bilmeyiz, geleceği söyleyemeyiz ve geriye gidemeyiz; sahip olduğumuz tek şey burada ve şimdidir. Tek seçenek bazı anahtar değerleri ve ilkeleri seçmek ve bunların bize rehberlik etmesine izin vermektir; böylece günün sonunda kendimize aynada bakabiliriz.
Yolumuzda ilerlediğimiz ve onu oluşturduğumuz ölçüde izlemek güçleşir ve sonuçta ipin ucunu kaçırırsınız.
Doğru veya yanlış olan bir yol olduğunu söylemiyorum. Sizin için önemli olanı ortaya çıkarmak için kendinize belirli bir zaman ayırmanız gerektiğini söylüyorum. Eğer bunu yapmazsanız, herhangi biri sizi yolunuzdan saptırabilir.
Bir ahlak polisi olmanız gerektiğini de belirtmiyorum. Bununla yüzleşelim, Tanrıya okuduğumuz duada "Günahlarımızı bağışla" denmesinin sebebi söylenişinin hoş olması değildir. Bunun nedeni, her gün hatalar yapmamızdır. Dolayısıyla birbirimizi bağışlayabilmeliyiz. Karma kavramı değerler konusunda çok iyi işler. Başarısızlıkları için çevrenizdeki herhangi birini yargıladığınızda, yargılamanın sert elini ensenizde sürekli olarak hissedeceğinizden emin olabilirsiniz. Nazik olun. Anahtar nokta budur.
İnandığımız şeylere uygun biçimde hareket etmekten aciz olmak, içimizde öfkenin yükselmesine neden olur. Eylem cesaret gerektirir ve cesaret ancak inanç gücünden kaynaklanır.
Bir iş durumunu ele alalım; bir grup insan bir kahve molası veriyor. Uzun süredir orada çalışan iki bayan henüz yeni başlayan bir genç kız hakkında dedikodu yapıyorlar. Onları dinliyorsunuz, ne kadar kötü niyetli olduklarını ve birisinin onlara hadlerini bildirmesi gerektiğini düşünüyorsunuz. Bu genç kızı siz eğittiğiniz için herkesten daha fazla ilgilisiniz ve biraz beceriksiz olmasına rağmen onun iyi niyetli olduğunu biliyorsunuz. Kız aniden kapının arkasından beliriverir, her şeyi duymuştur. Size gözlerinde yaşlarla bakar,
sonra döner ve uzaklaşır. Teselli etmek için peşinden koşarsınız fakat bu işe yaramaz. Tam tersine kendisine ihanet ettiğinizi, en azından sizin kendisine arka çıkacağınızı düşündüğünü söyler.
Eve gidersiniz ve aynada kendinize bakarsınız. Bütün düşünebildiğiniz, "Bir şeyler söylemeliydim" dir. Genel fikri kavrayabildiniz mi?
Kendi değerlerinizi ve ilkelerinizi ortaya çıkarın. Sonra dürüstçe, nasıl yaşadığınıza bir göz atın. İyi bir hikâye mi anlatıyorsunuz yoksa gerçekten söylediklerinizi yaşamınıza mı geçiriyorsunuz? Kim Qİduğunuz ve kim olmak istediğiniz arasında büyük bir uçurum olduğunu fark ettiğiniz takdirde kendinizi azarlamayın! Sadece nazikçe bunun üstünde biraz çalışmanız gerektiğini kabul edin ve bundan önce öğrenmiş olduğunuz dersleri tanıyın.
DERLEYEN:KESFETKENDİNİ EDİTÖRÜ
İletişim:[email protected]

Bir yorum

Cevapla

 
3+2 İşleminin Sonucu  
Yukarı Çık