Güzel ve etkili konuşmada diksiyon (söyleniş-telaffuz-pronounciation)
yani seslerin doğru çıkarılması son derece önemlidir. Fonetik bilgisi
seslerin çıkarılışını inceler. Diksiyon ise buna ek olarak daha geniş
bir kapsamda, ses organlarının doğru sesleri çıkarabilecek şekilde
eğitilmeleri üzerinde odaklanır. Bu yönüyle diksiyon önemli ölçüde
fonetiğe dayanır. Ancak biz bu bölümde konunun fonetik yönü üzerinde
ayrıntılı durmayacağız.
Türkiye?de seslerin çıkarılmasında
yörelere göre farklılık vardır. Ancak güzel seslendirmede daha çok
İstanbul ağzı esas alınır. Seslerin gerektiği gibi çıkarılabilmesi için
ses aletlerinin- gırtlaktan başlayarak dil, dudaklar, çene ve buruna
kadar tüm ses aletlerinin eğitilmesi gerekir. Bu çerçevede aşağıda
çeşitli alıştırmalar yer alacak.
Alıştırmaları yaparken ses
çıkışlarını netleştireceğiz. İyi boğumlanma yani heceleri netleştirerek
seslendirebilmek için dudak tembelliğini ortadan kaldırmamız gerekir.
Sesleri ses organlarını abartılı kullanarak çıkaralım. Aşağıdaki doküman
dört bölümden oluşmuştur: Birinci bölüm ses organlarının eğitimine
ilişkin alıştırmalar; ikinci bölüm, sesli harflerin çıkarılışı; üçüncü
bölüm sessiz harflerin çıkarılışı ve kullanımını anlatmaktadır. Dördüncü
bölüm ise sesli ve sessiz harflerin cümle içinde karışık şekilde
kullanımına ilişkin alıştırmalardan oluşmaktadır.
Bu
alıştırmalarda verilen örnek cümle veya hecelerin bıkmadan ısrarla
tekrar tekrar seslendirilmesi gerekir. Bu çalışma sürdürüldükçe seslerin
ağızdan akarcasına çıkmaya başladığını, başlangıçtaki zorlanma veya
tutukluğun ortadan kalktığını göreceksiniz.
Diksiyon sesin güzel
çıkmasını ve sözlerin doğru seslendirilmesini amaçlayan sanatın adıdır.
Diksiyon bu yönüyle ses ve söz üzerinde odaklanmıştır. Sözün içeriğinin
kodlanması yani etkili iletişim diksiyon sanatının dışında kalan bir
konudur. Ancak konu üzerinde oluşturulan eserlerde bir karmaşanın mevcut
olduğunu da itiraf edelim.
Kitabınızın diksiyon bölümünde
diksiyonun temel öğeleri üzerinde durulmuştur. Bu öğeler
söyleniş-fonetik, boğumlanma, vurgu, durak ve ulamadan oluşmaktadır.
Fonetik seslerin doğru çıkarılmasıyla ilgilenen bir alandır. Boğumlanma,
seslerin birbiri ardına tam ve tok şekilde kaybolmadan çıkarılması
alanıyla ilgilenir. Vurgu, söylemedeki monotonluğun kırılmasını
sağlayan, her dilde kendine özgü gelişen bir telaffuz konusudur. Yazı
noktalaması ve duraklarıyla konuşma noktalaması veya durakları
birbirinden farklı olabilmektedir. Durak bölümü, bu sorunun çözümünü
amaçlamaktadır. Ulama çalışmalarına gelince, bu çalışmalar kelimeler
arasında uyumlu geçişler sağlamayı amaçlamakta ve dilin doğal
kurallarından yararlanmaktadır.
Söyleniş-Fonetik
Söyleniş
bölümünde sesli ve sessiz harfleri ayrı ayrı inceleyeceğiz. Türkçe?de 8
adet sesli ve 21 adet sessiz harf vardır. Sesli harfleri ?ünlü?, sessiz
harfleri de ?ünsüz? kelimesiyle tanımlayacağız. Türkçe?mizdeki ünlüler
?a, e, ,ı, i, o, ö, u, ü?den oluşur. Ünsüzler ise ?b, c, ç, d, f, g, ğ,
h, j, k, l, m, n, p, r, s, ş, t, v, y, z? den oluşur. Söyleniş bölümünde
ünlü ve ünsüz harflerin fonetiğini öğreneceğiz. Aşağıda konular hem
anlatılmış hem de gerekli alıştırmalar birlikte verilmiştir.
DİKSİYON (2)
ALIŞTIRMA: FONETİK
Ünlüler
A
Konuşma
dilimizde birbirinden ayrı söylenen iki (a) vardır. Bunlardan biri
(kalın a) diğeri de (ince a) dır. Her iki (a) bazen uzun, bazen kısa
okunabilir. Bu iki (a) yı söylerken birbirinden ayırt etmek için (ince
a) nın üzerine şu ( ^ ) işareti koyarak gösterelim.
Kalın A
Şu
şekilde söylenir: Dil doğal duruşunu değiştirerek ortaya doğru biraz
yükselir, dudaklar hareketsiz, yanaklar gevşek ve çeneler açık. aaa aaaa
aaaa
Elâlem ala dana aldı ala danalandı da biz bir ala dana alıp
aladanalanamadık. Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğini. Ağlarsa anam
ağlar, kalanı yalan ağlar.
İnce A
(Kalın a) ya oranla daha
ileriden söylenen bir ünlüdür. Dilimize geçen yabancı kelimelerden
gelmiştir. Bu kelimelerin başında, ortasında ve sonunda bulunur. Örnek:
lâla, lâstik, hâl. hâlbuki, lâf, lâkırdı, lâle, lâl, kâse, lâle, lânet,
lâzım, kâzım, kâtip gibi.
Lâla lâtif lâleli lâmbasını lâcivert lâke lâvabodan nâzik, nâdide şefkâte verdi.
Uzun A
Bunu da (â) şeklinde gösterelim :
Önek:
Nâne, nâdir, nâme, câhil, câhit, seyahât, sâdık, sâbit, kâtil, nâzik
târih, mâvi, hâttâ, hârf, dikkât, şefkât, kabahât, sıhhât, nâmus, nâne,
nâsihat,
E
Konuşma dilimizde birbirinden ayrı söylenen iki
(e) vardır. Bunlardan biri (açık e) diğeri de (kapalı e) dir. Bu iki
(e) yi söylerken birbirinden ayırt etmek için (kapalı e) nin üzerine şu
(´) işareti koyarak (açık e) den ayıralım. eee eeee eeee
Açık E
(Açık
e) şu şekilde söylenir: Çeneler (a) ünlüsünde olduğu gibi, dil ileri
doğru yükselir. Kelime başında, ortasında ve sonunda bulunur. Örnek: Eş,
sen, sene- Edebi edepsizden öğren: Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de
üste ver: Evlinin bir evi, evsizin bin evi var. – Bir elin nesi var, iki
elin sesi var. – Sen dede ben dede bu atı kim tımar ede.
Kapalı E
(Kapalı e) şu şekilde söylenir: dudak kenarları kulaklara doğru biraz yaklaşıp çeneler hafifçe sıkılır.
Gece penceredeki benekli tekir kedi tenceresindeki eti yedi.
I
Şu
şekilde söylenir: Çıkış noktası damağın arka kısmındadır. Dudakların
köşesi kulaklara doğru açılır. Dil damağın arkasına doğru toplanarak dar
bir geçitten havayı bırakır. Dilimizde (ı) ünlüsü kelime başında,
ortasında ve sonunda bulunur. Örnek: Isı, ıslık, ılıcalı ıııı ııı ııııı
-
Ihlamuru ısıt: Tıkır tıkır: Mırıl mırıl: Şıkır şıkır. Yığın yığın,
kıpır kıpır, gıcır gıcır, ıslak ıslak, pırıl pırıl, fırıl fırıl, zırıl
zırıl.
İ
Şu şekilde söylenir: Çıkış noktası damağın ön
kısmındadır. Dudakların köşesi kulaklara doğru açılır, dil damağın iki
yanına dayanarak dar bir geçitten havayı bırakır. Kelime başında,
ortasında ve sonunda bulunur. Örnek: İz, dil, izci iii iiiii iiiii
İki dinle bir söyle- iki el bir baş içindir.
Dilimizde süresi uzun olan (i) lere rastlanır:
İcat, biçare, bitap, bitaraf, veli, fenni, fiziki, cani, hayati, nihai, fuzuli, deruni
O
Konuşma dilimizde kalın ve ince olmak üzere iki ayrı O vardır.
Kalın O
Çeneler
açık, dudaklar birbirine yakındır ve ağız içi yuvarlaktır. Kelime
başlarında sık rastlanır. Örnek: Ot, ova, ocak, olmak, ordu, oda, orman,
ortak, bando, banyo, biblo, bono, fiyasko, tango, solo, fono, foto,
radyo, stüdyo, şato, tempo, vazo, Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz. oooo
oooo ooo
İnce O
Biraz daha ileriden daha az yuvarlak yapılarak söylenir.
Lobutları loş locasında notalıyan normâl lort losyoncusunun lokantasında nohutları lokumlarla karıştırdı.
Ö
Çeneler
ve dil (açık e) ünlüsünde olduğu gibidir. dudakların alt ve üst
köşeleri birbirine yaklaşıp ağız küçük bir yuvarlak gibi olur. (ö)
ünlüsü çoğunlukla kelime başında bulunur. ööö ööö öööö
Örnek: öbek, öc, ödenek, ödünç, ödeşmek, ödev, öfke, öğrenmek, öğrenim, öğretim, öğünmek, öğüt, ökçe, öksürük, örs
- Ölenle ölünmez. – Ölüm kalım bizim için. – Önce düşün. sonra söyle. – Öfkeyle kalkan zararla oturur.
U
Konuşma dilimizde birbirinden ayrı söylenen iki (u) vardır. Bunlardan biri (kalın u) diğeri de (ince u) dur.
Kalın U
Çeneler
açık, dudaklar birbirine iyice yaklaşık ve ağız tam bir küçük yuvarlak
olur. Örnek: Uç, ucuz, uçak, uçurum, uykucu, ulu uuu uuu uuu
Unkapanı uğradığı uğursuzluktan upuzun uzandı.
İnce U
(Kalın
u) ya oranla daha ileriden söylenir. Ünlüsü çoğunlukla yazıda (ü)
ünlüsü ile gösterilir. Örnek: Rûya, rûzgâr, hûlya, gûya, lûzûm, lûtfen,
lûgat, nûr, nûmara, Nûri,
Gûya Hûlya rûyasında Lûtfi´ye nûmaralı nûtuk söyliyerek lûtfetmiş.
Ü
Çeneler
ve dil (açık e) ünlüsünde olduğu gibidir. Dudakların alt ve üst
köşeleri birbirine iyice yaklaşır ve büzülür. (ü) ünlüsüne dilimizde
kelime başında, ortasında ve sonunda sık rastlanır. Örnek: Üç, üçgen,
üçlü, üçüz, üflemek, ülker, ülkü, ün, ünlem, ünlü, üreme, ürkek
,ürpermek, üzüm, üstün, üşenmek, ütü üüü üüü
- Üzüm üzüme baka baka kararır. -Ülker üzüntüden üzüm üzüm üzüldü. -Ürümesini bilmeyen köpek, sürüye kurt getirir.
Ünsüzler
B
Dudakların
birleşip açılmasıyla meydana gelir. Kelimenin başında veya ortasında
bulunur. Kelime başında örnek: Baş, boş, bıçak, biber Kelime sonunda
(p)ye dönüşür. Örnek: Kitap, kap, hesap, çorap. Ancak kelime sonunda
ünlü bulunursa eski konumuna döner: Örnek: Kitabı, dolabı, kabı, hesabı
Gerçekte (p) ile biten kelimeler ise değişmezler. Örnek: sap-sapı, çöp-çöpü, top-topu, tüp-tüpü, küp-küpü, kulp-kulpu, hap-hapı,
Bi Be Ba Bo Bu Bö Bü Bı Bip Bep Bap Bop Bup Böp Büp Bıp
Bil Bel Bal Bol Bul Böl Bül Bıl Bir Ber Bar Bor Bur Bör Bür Bır
Bit Bet Bat Bot But Böt Büt Bıt Bis Bes Bas Bos Bus Bös Büs Bıs
Babasının benekli bıldırcını bitişik bostanda böceklerden bunalarak büzüldü.
C
Dişler
birbirine yaklaşık, dil ucu dizlerin ön kenarına yayılmış, alt çene
aşağı düşerek çıkar. Örnek: Cam. caba, cacık, coşkun, cömert, cüce,
cümle. Kelime sonunda (ç) olur.
Ci Ce Ca Co Cu Cö Cü Cı Cip Cep Cap Cop Cup Cöp Cüp Cıp
Cik Cek Cak Cok Cuk Cök Cük Cık Cit Cet Cat Cot Cut Cöt Cüt Cıt
Cambaz Cevat cılız cimri coşkunla cömertliğe cumbada cüret ettiler.
Ç
C harfinden biraz daha sert olarak çıkar. Çıkış biçimi aynıdır.
Çi Çe Ça Ço Çu Çö Çü Çı İç Eç Aç Oç Uç Öç Üç Iç
Çip çep Çap Çop Çup Çöp Çüp Çıp Tiç Teç Taç Toç Tuç Töç Tüç Tıç
Piç Peç Paç Poç Puç Pöç Puç Püç Pıç Şiç Şeç Şaç Şoç Şuç Şöç Şuç Şüç Şıç
Çardaklı çeşmedeki çırak, çiçekleri, çorbanın çöreğini ve çuvalları çürüttü.
D
Dilin damağın ön kısmına üst diş köklerine dokunmasıyla çıkarılır.
Örnek: Dam, dal, dar, dış, diş, dadı, dede, deney,-demir,
Kelime sonunda (t) olur. Yalnız anlamlan ayrı olup söylenişleri benzeyen bir kaç kelimeyi birbirinden ayırmak için (d) olarak
yazılır. Örnek: Ad (isim), at (hayvan), od (ateş), ot (bitki), had (derece), hat (çizgi)
Di De Da Do Du Dö Dü Dı Dip Dep Dap Dop Dup Döp Düp Dıp
Dik Dek Dak Dok Duk Dök Dük Dık Dit Det Dat Dot Dut Döt Düt Dıt
Dir Der Dar Dor Dur Dör Dür Dır Diz Dez Daz Doz Duz Döz Düz Dız
Davulcu dede dışarlıklı dikişçiyi dolandırırken dönemecin duvarından düştü.
F
Üst
kesici dişler alt dudağın üstüne dokunup açılmasıyla çıkarılır.
Dilimizde çoğunlukla kelime başında, pek seyrek olarak da ortasında ve
sonunda bulunur. Örnek: Fal, fil, fakat, falaka, falanca, faraş, felek,
ferman, fasafiso, federasyon, felâket, felç, fevkalâde, frak, fitre,
film?, fayans, fötr, fonojenik, futbol, füze
Fil Fel Fal Fol Ful Föl Fül Fıl Fit Fet Fat Fot Fut Föt Füt Fıt
Fip Fep Fap Fop Fup Föp Füp Fıp Fif Fef Faf Fof Fuf Föf Füf Fıf
G
Dil
sırtının damağın gerisini, bir de damağın daha ön kısmını kapatmasıyla
meydana gelir. Örnek: Gaga, gagalamak, gam, galiba, gar, garaj, gargara,
gazete, gelincik, göçmen, gölge, gönye, görev, güzellik.
(G)
ünsüzünün iki çıkış noktası vardır. İnce ünlülerle damağın ön kısmından
çıkar. Örnek: Gâh, gel, gör, git, gûya, güç. Kalın ünlülerle damağın
gerisinden çıkar. Örnek: Gar, gıcık, gocuk, guguk, gibi.
Gi Ge Ga Go Gu Gö Gü Gı Gik Gek Gak Gok Guk Gök Gük Gık
Gip Gep Gap Gop Gup Göp Güp Gıp Gif Gef Gaf Gof Guf Göf Güf Gıf
Gil Gel Gal Gol Gul Göl Gül Gıl Gir Ger Gar Gor Gur Gör Gür Gır
Galip Geyvede gır gır giden gocuklu göçmen gururluya güldü.
Ğ
Dilimizde
varlığını ancak kendinden evvel gelen ünlünün süresini uzatmakla
hissettirir. Kelime başında bulunmaz, iki ünlü arasında ise ikili ünlü
meydana getirir. Örnek: Boğaz-boaz, doğal -doal, yoğurt – yourt
Konuşma dilimizde bazan y ve v seslerine döner. Örnek: Eğer-eyer, diğer-diyer, soğuk-sovuk
Ği Ğe Ğa Ğo Ğu Ğö Ğü Ğı Ğir Ğer Ğar Ğor Ğur Ğör Ğür Ğır
Ğip Ğep Ğap Ğop Ğup Ğöp Ğüp Ğıp Ğil Ğel Ğal Ğol Ğul Ğöl Ğül Ğıl
H
Bir
soluk harfi olup ağzın (kalın a) ünlüsünü çıkardığı durumla meydana
gelir. Örnek: Habbe, haberci, haber, hacamat, hacı, hacıyatmaz, hadde,
hademe, hafız, hafif, hafta, hakiki, hakir, hâlbuki, hallac, hassâs,
hece, hımhım, hipnotizma, hokkabaz, hulâsa, hulyalı, hüner, hücum,
hücre, hüviyet,
Hi He Ha Ho Hu Hö Hü Hı Hih Heh Hah Hoh Huh Höh Hüh Hıh
Hip Hep Hap Hop Hup Höp Hüp Hıp Hit Het Hat Hot Hut Höt Hüt Hıt
Hil Hel Hal Hol Hul Höl Hül Hıl Hir Her Har Hor Hur Hör Hür Hır
Habeş hemşire hırkalı hizmetçi hoppa hödüğe hurmaları hürmetle sundu.
J
Dişler
birbirine, dil sırtı da katı damağa yaklaşır, havanın dil ortasından
sızmasından meydana gelir. Örnek: Jale, Japon, jandarma, jambon,
jelâtin, jeoloji, jeolog, j jest, jilet, jübile, jüri.Halk arasında (j)
ünsüzünün (c) olduğu görülür.
Örnek:Japon- Capon, jandarma – candarma, panjur = pancur, jurnalcı = curnalcı,
Ji Je Ja Jo Ju Jö Jü Ji Jij Jej Jaj Joj Juj Jöj Jüj Jıj
Jir Jer Jar Jor Jur Jör Jür Jır Jil Jel Jal Jol Jul Jöl Jül Jıl
Jip Jep Jap Jop Jup Jöp Jüp Jıp Jis Jes Jas Jos Jus Jös Jüs Jıs
Japon jeolog jiletini jurnalıyle jüriye verdi.
K
Dil
sırtının damağın gerisini, bir de damağın daha ön kısmını kapatmasıyla
meydana gelir. İnce ünlülerle damağın ön kısmından kalın ünsüzlerle ise
arka kısmından çıkar. Örnek1: Kel, kir, kör, kâtip kâhya, Örnek2: Kaba,
kaya, kaçak, kadastro, kadın kadife, kalp, kal
Ki Ke Ka Ko Ku Kö Kü Kı Kik Kek Kak Kok Kuk Kök Kük kık
Kil Kel Kal Kol Kul Köl Kül Kıl Kir Ker Kar Kor Kur Kör Kür Kır
Kip Kep Kap Kop Kup Köp Küp Kıp Kit Ket Kat Kot Kut Köt Küt Kıt
Kara ketenlik külahlı kuş kara kediyi yedi
L
Dil
ucu damağın ön kısmına(lale), bir de daha gerisine(olay) dayanır, hava
dilin yanlarını titreterek sızar. Örnek: lâbirent, lâboratuvar;
lâcivert; lâçka, lâdes, lâf, lâkap, lâhana, leylâk, leziz, limon, lise,
litografya, liyakat, löca, lödos, lökanta, lokma, lökomotif, lösyon,
löş,
Li Le La Lo Lu Lö Lü Lı Lil Lel Lal Lol Lul Löl Lül Lıl
Lir Ler Lar Lor Lur Lör Lür Lır Lip Lep Lap Lop Lup Löp Lüp Lıp
Lit Let Lat Lot Lut Löt Lüt Lıt Lin Len Lan Lon Lun Lön Lün Lın
(L)
ünsüzü bazı kelime ortalarında ve sonlarında kaybolur, Örnek: Nası şey =
nasıl şey, kak ordan = kalk ordan, Adi konuşmada (r) ünsüzünün (l)
olduğuna sık rastlanır. Buna (Leleşme) denir.Önek: Birader-bilâder,
Berber-belber, servi – selvi, serbest = selbes, bâri = bâli, diye=
diyelek, kerli ferli = kelli felli, zemberek -zembelek, merhem – melhem,
terlik = tellik, amerikan = amelikan
M
Dudakların
birleşip açılması ve damağın hafif alçalmasıyla meydana gelir. Dilimizde
kelime başında, ortasında ve sonunda bulunur. Örnek: Maalesef, macera,
maç, madalya, maalmemnuniye, maarif, modern, mücevher, madenî, manzume,
müzakere, mütemmim
Mi Me Ma Mo Mu Mö Mü Mı Mip Mep Map Mop Mup Möp Müp Mıp
Mir Mer Mar Mor Mur Mör Mür Mır Mil Mel Mal Mol Mul Möl Mül Mıl
Min Men Man Mon Mun Mön Mün Mın Mim Mem Mam Mom Mum Möm Müm Mım
Muhallebici melankolik Mısırlı Mirza modern mösyöyle Muradiyede müzik dinledi
N
Dilin
damağın ön kısmına, diş köklerine dayanıp açılmasıyla meydana gelir:
Dilimizde kelime başında, ortasında ve sonunda bulunur. Örnek: Nasır,
nadan, nadide, nafaka, nafile, naftalin, nakil, nakit , nal nalbant,
namaz, namus, nankör, narin, narkoz, nâsihat, nâzım, nazik, nesir,
nezaket, nilüfer, nisan
Ni Ne Na No Nu Nö Nü Nı Nip Nep Nap Nop Nup Nöp Nüp Nıp
Nil Nel Nal Nol Nul Nöl Nül Nıl Nir Ner Nar Nor Nur Nör Nür Nır
Nim Nem Nam Nom Num Nöm Nüm Nım Nin Nen Nan Non Nun Nön Nün Nın
Namlı nane nini nini naneleri numaraladı
P
Dudakların
birleşip açılmasıyla ve açılma sırasında dışarıya hava fırlamasıyla
meydana gelir. Dilimizde kelime başında, ortasında ve sonunda bulunur.
Örnek: Paça, paçavra, paket, pala, palamut, panorama, pansiyon,
pantolon, papatya, paragraf, paramparça, paraşüt, paratoner, parazit,
patinaj, pedagoji, plak, plaka, plan, planör, politika, porselen,
porsiyon, program, projeksiyon, protesto, psikoloji,
Pi Pe Pa Po Pu Pö Pü Pı Pip Pep Pap Pop Pup Pöp Püp Pıp
Pil Pel Pal Pol Pul Pöl Pül Pıl Pir Per Par Por Pur Pör Pür Pır
Pit Pet Pat Pot Put Pöt Püt Pıt Pis Pas Pos Pus Pös Püs Pıs
Palavracı peltek pısırık pişkin poturlu porsuk pulcu püskürdü.
R
Dil
ucunun yukarıdaki kesici dişlere yakın noktayla meydana getirdiği
kapağın bir çok defa açılıp kapanmasıyla meydana gelir. Kelime başında
bulunan (R) kolay söylenir. Fakat kelime sonlarındaki (R) ünsüzlerine
önem verilmezse anlaşılması güç olur. Örnek: Rabıta, radyatör,
radyografi, rahat, roket, raket, ramazan, randevu raptiye, rol, reçete,
rehber, rehin, rejisör, rakip, reklâm, rekor, repertuvar, reverans,
rezonans, riyakâr, romatizma, rota, rozet, röportaj, rûya, rûzgâr,
Ri Re Ra Ro Ru Rö Rü Rı İr Er Ar Or Ur Ör Ür Ir
Rir Rer Rar Ror Rur Rör Rür Rır Tir Ter Tar Tor Tur Tör Tür Tır
Fri Fre Fra Fro Fru Frö Frü Frı Gri Gre Gra Gro Gru Grö Grü Grı
Radyolu ressam Ramis Rasimin romanıyla röportaj yaptı
S
Dudaklar
açıktır, dilin ucu alt diş köklerine yaklaşır ve hava dilin arasından
tonsuz olarak sızar. Dilimizde kelime başında, ortasında ve sonunda
bulunur. Örnek: Sap, saat, sabah, sabotaj, saman, servis sıska, seksek
senaryo, stüdyo, spiker, smokin, hassas, kasa gibi…
Si Se Sa So Su Sö Sü Sı Sil Sel Sal Sol Sul Söl Sül sıl
Sir Ser Sar Sor Sur Sör Sür Sır Sis Ses Sas Sos Sus Sös Süs Sıs
Siş Seş Saş Soş Suş Söş Suş Sış İsi Ese Asa Oso Usu Ösö Üsü Isı
Sandıklıda sepetleri sıralı simitçi sofrada sökülen sucukları süpürdü
Ş
Dişler
birbirine, dil sırtı da katı damağa yaklaşır, hava dilin ortasından
çıkar. Örnek: şantaj, şantiye, şafak, şahin, şakşakçı, şimendifer,
şimşek, şarapnel, şarjör, Şifre, şövale, şüphe, şölen,
Şi Şe Şa Şo Şu Şö Şü Şı Şil Şel Şal Şol Şul Şöl Şül Şıl
Şir Şer Şar Şor Şur Şör Şür Şır Şis Şes Şas Şos Şus Şös Şüs Şıs
Şiş Şeş Şaş Şoş Şuş Şöş Şüş Şış Şiz Şez Şaz Şoz Şuz Şöz Şüz Şız
Şamlı şemsek şimşir şafak şakşaklandı
T
Dilin
damağın ön kısmına diş köklerine dayanıp açılmasıyla meydana gelir:.
Dilimizde kelime başında, ortasında ve sonunda bulunur. Örnek: Tabak,
taban, tabela, tablet, tablo, talih, tarih, tapu, tatil, teklif, tekzip,
telefon, teleskop, televizyon, telgraf, temenni, tempo, temsil,
tentene, tepki, terlik, termos, testere, transatlantik, transformatör,
trapez, titiz, tiyatro, tren, tribün, turp, turnike, tünel,
Ti Te Ta To Tu Tö Tü Tı Tik Tek Tak Tok Tuk Tök Tük Tık
Tir Ter Tar Tor Tur Tör Tür Tır Tit Tet Tat Tot Tut Töt Tüt Tıt
Tis Tes Tas Tos Tus Tös Tüs Tıs Tiş Teş Taş Toş Tuş Töş Tüş Tış
Tatar tepsici tıknaz titiz Tosun tömbekici tulumbacıyla tütün tüttürdü.
V
Üst
kesici dişler alt dudağın üstüne dokunur. Dilimizde kelime başında,
ortasında ve sonunda bulunur. Örnek: Vade, vadi, vagon, vahşi, vakit,
vantilâtör, vapur, varil, varis, vasiyet, velvele, vergi, vestiyer,
vesvese,
Vi Ve Va Vo Vu Vö Vü Vı Viv Vev Vav Vov Vuv Vöv Vüv Vıv
Vil Vel Val Vol Vul Völ Vül Vıl Vir Ver Var Vor Vur Vör Vür Vır
Vis Ves Vas Vos Vus Vös Vüs Vıs Viş Veş Vaş Voş Vuş Vöş Vüş Vış
Velveleli vasi vesvese vadide vagon verdi
Y
Dil
ortasıyla ön damak arasından çıkar. Dilimizde kelime başında ortasında
ve sonunda bulunur. Örnek: Yaba, yaban, yağmur, yalan, yamyam, yankı,
yan, yarış, yaz, yaş, yangın, yayan, toy, çay
Yi Ye Ya Yo Yu Yö Yü Yı Yiy Yey Yay Yoy Yuy Yöy Yüy Yıy
Yil Yel Yal Yol Yul Yöl Yül Yıl Yir Yer Yar Yor Yur Yör Yür Yır
Yis Yes Yas Yos Yus Yös Yüs Yıs Yiz Yez Yaz Yoz Yuz Yöz Yüz Yız
Yalvaçlı yelpazeli yıldız yirmi yoksul yörükle yumurtalarını yükledi.
Z
Dilin
ucu alt diş köklerine yaklaşır, hava dilin arasından tonlu olarak
çıkar. Kelimelerin başında, ortasında ve sonunda bulunur. Örnek; Zafer,
zahire, zahmet, zakkum, zalim, zaman, zambak, zamk, zar, zarar, zarf,
zemzem, zenci, zerdali,
Zi Ze Za Zo Zu Zö Zü Zı Zip Zep Zap Zop Zup Zöp Züp Zıp
Zil Zel Zal Zol Zul Zöl Zül Zıl Zir Zer Zar Zor Zur Zör Zür Zır
İzi Eze Aza Ozo Uzu Özö Üzü Izı Ziş Zeş zaş Zoş Zuş Zöş Züş Zış
BOĞUMLANMA
Ünlü
ve ünsüz sesleri tam bir belirginlikte seslendirebilenler sağlam
boğumlanma yaparlar. Boğumlanma yeteneğimizin gelişmesi için ses
organlarımızın zorlandığı tekerlemeleri bol bol seslendirmemiz sorumuzu
çözmemize yeterli olacaktır. Aşağıda önce ünlaler ve ardından ünsüzlerin
esas alındığı tekerleme örnekleri verilmiştir. Bu tekerlemeleri hatasız
ve çok rahat okuyabilecek şekilde tekrar etmelisiniz. Boğumlanma
yeteneğinin gelişimi için her türlü metnin bol bol okunmasını tavsiye
ediyoruz.
ALIŞTIRMA: BOĞUMLANMA
ÜNLÜLER:
(A)
Abana´dan Adana´ya abarta abarta apar topar ahlatla ağdalı avuntucu
ahmak Ahmet´in avandanlıklarını aparanlardan Acar Abdullah ile akıllı
Abdi akşam akşam bize geldi. Al bu takatukaları, takatukacıya
takatukalatmaya götür. Takatukacı takatukaları takatukalamam derse
takatukacıdan takatukaları takatukalatmadan al getir.
(ı) Iğdır´ın ığıl ığıl akan ılıman ırmağının kıyıları ıklım tıklım ılgın kaplıdır.
(o) Okmeydanı´ndan Oğuzeli´ne otostop yap; Oltu´da volta at, olta al; Orhangazi´de Orhanelili Orhan´a otostopluk öğret;
sonra da Osmancıklı Osman´a otoydu, totoydu, fotoydu, dök!
(u) Uluborlulu utangaç Ulviye ile Urlalı uğursuz Ulvi uğraşa uğraşa Urfa´daki urgancılara uzun uzun, ulam ulam urgan sattılar.
(i)
Ibibiklerin ibiklerini iyice iyileştirmek için Istinyeli istifçi
Ibiş´in istif istiridyeleri mi, yoksa, Iskilipli Ispinoz işportacı
Ishak´ın işliğindeki ibrişimleri mi daha iyi, bilemiyorum. İbişle Memiş,
mahkemeye gitmiş, mahkemeleşmiş mi, mahkemeleşmemiş mi?
(e) Eğer
Eleşkirtli eleştirmen Eşref ile Edremitli Bedri´yi Eğe´nin en iyi
eğercisi biliyorlarsa, ben de Ermenekli Erdem Ergene´nin en iyi
elektrikcisidir derim.
(ö) Özbezön´ün özbeöz Ödemişli öngörülü
öğretmeni Özgüraslan ile Özgüluslan özellikle özerk ön öğretimde
öylesine özverili, övünç verici ve övgüye değer kişiler ki, hani tüm
öğretim örgütleri içinde en özgün örnek onlardır diyebilirim.
(ü)
Ürdünlü ûnlü üfürûkçü Üryani, Ünye, Üsküdar, Ürgüp üzerinden
ûlküdeşlerine üstüpü, üstübeç, üvez, üzûm, üzengitaşı ve üzünç
götürürken, Üveyik´ten ürûyerek, ûvendirelerini sürüyerek yürüyen
ûçkağıtçı ütücülerin ürkûntü ûreten ünü batasıca ünlemleriyle ürküverdi.
ÜNSÜZLER:
(f)
Farfaracı Fikriye ile favorili fasa fiso Fahri Fatsalı Fatma´yı
görünce, fesleğenci feylesoy Feyyaz´ı, fındıkçı Ferhunde´yi anımsayarak
feveran ettiler. Felemenkte Felemenklerin Felemenkçe mi konuştuklarını
düşûne düşüne fertliği çektiler.
(p) Pohpohçu pinti Profesör
pofur pofur pofurdayarak hınçla tunç çanak içinde punç içip pûlverizatör
prospektüsünû papazbalığı biblosunun berisindeki papatpa buketinin bu
yanına bıraktıktan sonra pâlas pandıras Pülümürle Pötürgeden getirdiği
pörsük pötikare pöstekiyi Paluluların Pıtırcık pazarında partenogenes
pasaparolası ile pertavsız pervasız pervaz peysajını ve peronospora
pestenkerani pestilini posbıyıklı pisboğaz pedegoga Pınarbaşında beş
etti.
(m) Marmara´daki Karmarisli mermerciler mermerciliği meslek
edinmişler, ama Mamak´taki mamacılar manyetizmacılıkla marmelâtçılığı
meslek edinememişler.
(v) Vırvırcı Vedia ile vıdı vıdıcı Veli
velinimeti vatman Vahit e vilâyette veda edip Vefâ ya doğru vaveylâsız,
velevasız velespitle volta vururlarken voleybolcu Vatran virtüöz Vicdanî
ve Viranşehirli vatansever viyolonselist Vecibe ile karşılaştılar.
(b)
Babaeskili babacan Bahri Beberuhi Bedri ile bıyıksız bıçkıcı bıngıldak
Bahir´in Bigadiç´teki bonbon bonmarşesine varmışlar, o adadakilerin
yüzlerine bön bön bakarak, büyülü büyük buhurdanlığı buğulu buğulu
boşaltıp bomboş bırakmışlar, sonra da Bodrumda gözden kaybolmuşlar.
(s)
Sazende Şazi ile zifoz Zihni zaman zaman sizin sokağın sağ köşesinde
sinsi sinsi fiskoslaşarak sizî zibidi Suzi´ye sonsuz ve sorumsuz sorgun
ederler. Sason´un susuz sazlıklarında badece soğanla sarmısak
yetişebileceğini söyleyen Samsunlu sebzecilerin sözüne sizler de
sessizce ve sezgilerinize sığınarak inanabilirsiniz.
(ş) Şavşatlı Şaban, Şarkışlalı şipşakçı Şekip, Şişhaneş´den şeytankuşunu, şiş şiyeyi şişlemiş, şiye keşişe şiş demiş.
(ç)
Çatalağzı´nda çatalsız Çatalcalı çatalcının çarpık çurpuk çalçene
Çoruhluya çarptırmasına ne dersin? Çatalca´da topal çoban çatal yapıp
çatal satar, nesi için Çatalca´da topal çoban çatal yapıp çatal satar?
Karı için Çatalca´da topal çoban çatal yapıp çatal satar. Çarık çorap
dolak, ben sana çarık çorap dolak mı dedim.
(l) Leyla ile
Lalelili Lale´ye leblebi ile likör ikram etmiş. Lüpçüler,1ütfen lüzumlu
lüzumsuz lakırdıları bırakın da lüzferle rızk, rot, rop, rint, ring,
ray, radyoaktivite nedir diye konuşun.
(z) Zonguldaklı Zaloğlu Zöhre´nin kızı Zühal zibidi Zeki´ye ziyafet zerketti.
(s, t, z) Sedat Tınaz´ın tasası suratsız teyzesine rastlama sezen sıska sülük tazısını tuz tortusu tütsüsüııe tutmasıydı.
(ş, s) Şu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi, 0rtadaki soğuk su su şişesi.
(c)
Cemil, Cemile, Cemal cumaları cilacı cüce Canip´in cicili bicili
cumbalı ciltevinde cümbür cemaat cacıklı civcivle cücüklü cacık yerler
sonra da Cebecili cingöz coğrafyacının cinci ciciannesinin
cırcırböceğini dinlerler. Ocak kıvılcımlandırıcılarından mısın, kapı
gıcırdatıcılarından mısın? Ne ocak kıvılcımlandırıcılarındanım, ne kapı
gıcırdatıcılarındanım.
(d) Dadaylı dadımın Dodurgalı düdük delisi
dedesi diline doladığı dedbebeli dedim dedisiyle dırdırını dilinden
düşürüp de bir kez olsun doya doya düden diyemeden, düdenin dallara
doldurduğu doyumlu yemişlerden doyasıya yiyemeden darıdünyadan göçüp
gitti.
(k -i-u) Kilisli kikirik kilimci Kilizmanda´ki kilitli
kilisede kimliğini kimseye sezdirmeden kucak kucak kuskuslu kuşkonmazı
kukumav kuşuna, kişiliksiz kulağakaçan kirliğ kirloz kirpiye de
Kuşadası´nın kuşhanesindeki kuşbaşlı kuşbazla birlikte önce kişnişli
kuşüzümünû, sonra da Kumla´nın kumlu kumlu kuşkirazını yutturmuş.
(k-ı-i)
Kınıklı kılıbık kırpıntı Kıyasettin, Kırımlı kılkuyruk kıtmiri kıkır
kıkır kıkırdatarak küskütük küçümen küfeci külhaniyle külüstür Kürşat´ı
külünklü küngür üstüne küttedek devirdi.
Kırıkhandaki kırıkçı kırçıl
kargın kırgın kırıkçısı kırmızı kırda kıkır kıkır kıkırdayarak Kırımlı
kıkırdakçının kızıl kırlangıçlarını kışın kırlarda Kırgızlı kırpıntıcı
kırışık Kırımtov´un kırıkkıraklarıyla besliyormuş.
(k-o-ö) Koca
kokoz kokainman kokorozlana kokorozlana Kazablankalı kozmonota kök, kok,
köken, kokot, kök sökmek, kokoreç, kökmantar, köknar, köçekçe,
körkandil, krematoryum, kösnüklük ne demek diye sormuş.
(y)
Yalancıoğlu yalıncık yayladığının yahnisini yağsız yiyebilirse de
yayladığının yağlı yoğurdundan, Yüksekova´nın yusyumru yumurta
yumurtlayan tavuklarından, bir de yörük ayranıyla yufkasından asla
vazgeçemez.
(g) Güneyli girgin gammaz Galip Gavurdağı´nda
güpegündüz galeyana gelmiş de Gülgiloğlu Gaziantepli gazup gazinocuyu
Gölköylü gitaristle birlikte Gümüşhane´ye göndermiş. Geçen gece
Gemerek´ten Gediz´e gelen Gebzeli gezginci gizemcilerden gitarist
general Genzel, gençlere, gerçekdışılıkla gerçeklik dışı ilişkiler
arasında ne gibi bir geçerlilik gerçekliği olduğunu sordu.
(k, g)
Galata kulesi kapısı karşısındaki kuru kahvecinin gıgısı çıkık, dişi
kırık, kurbağa kafalı, karakoncolos kalfası Hakkı karışıklığa getirip
kahveye kavruk kakule kırığı kattı.
(h) Hahamhanede hahambaşı
hahamı homur homur homurdanır görûnce, hemencecik heyecanlandı,
hızlandı, hoşnutsuz hırçın halhallarla halkaları, halatları hallaçlara
verdi.
(b- p- d-y) Batı tepede tahta depo dibinde beytutet eden
pullu dede tekkesinden matrut bitli Vedat, dar derede tatlı duttan
dürülü pide yutup pösteki dide dide dört ayda dört türlü derde tutuldu.
(b-p)Bir
pirinci birinci buluşta bir inci gibi birbirlerine bağlayıp Perlepe
berberi bastıbacak Bedri ile beraber Bursa bağrına parasız giden bu
paytak budala, basası topal Badi´den biberli bir papara yedi.
(b-d)
Baldıran dalları ballandırmalı mı, ballandırılmamalı mı? Sonra o bala
daldırılan baldıran dalları dallandırılmalı mı, ballı dalla
dallandırılmamalımı?
(t-d) Titiz, temiz, tendürüst dadım; tadını
tattığı tere demetini dide dide dağıttı da hiddetinden hem dut dalında
takılı duran dırıltı düdüğünü öttürdü, hem de didine didine dedim dedi,
dedim dedi dedi durdu.
(t-ç-s) : Ûstü üç taşlı taç saplı üç tunç
tası çaldıran mı çabuk çıldırır, yoksa iç içe yüz ton saç kaplı çanı
kaldıran mı çabuk çıldırır? Üç tunç tas has kayısı hoşafı.
(t-k)
AI bu takatukaları takatukacıya takatukalatmaya götür. Takatukacı
takatukaları takatukalamam derse, takatukacıdan takatukaları
takatukalatmadan al gel.
(l-d-n) Elalem bir aladana aldı aladanalandı da biz bir aladana alıp aladanalanamadık.
(k-r) : Kırk kırık küp, kırkının da kulpu kırık kara küp.
(k-r-d) A be kuru dayı, ne kuru sarı darı bu darı a be kuru dayı?
(b-m-ş) : Ibiş´le memiş mahkemeye gitmiş, mahkemeleşmiş mi, mahkemeleşmemiş mi?
(d-l-t-r-k)
Şu karşıda bir dal, dalda bir kartal; dal sarkar, kartal kalkar; kartal
kalkar, dal sarkar. Dal kalkar, kartal sarkar, kantar tartar. Şu
karşıdaki kara kuru kavak, karardın mı ey kara kuru kavak, sarardın mı
ey kara kuru kavak!
(s-k) Bu yoğurdu sarmısaklasak da mı saklasak, sarmısaklamasak da mı saklasak.
(m-y-l) Bu yoğurdu mayalamalı da mı saklamalı, mayalamamalı da mı saklamalı?
(b-ş-z)
Sizin damda var beş boz başlı beş boz ördek, bizim damda var beş boz
başlı beş boz ördek. Sizin damdaki beş boz başlı beş boz ördek, bizim
damdaki beş boz başlı beş boz ördeğe : siz de bizcileyin beş boz başlı
beş boz ördek misiniz demiş.
(d-p-k) Değirmene girdi köpek, değirmenci çaldı kötek; hem kepek yedi köpek, hem kötek yedi köpek.
VURGU
Konuşma
sırasında kelimelerin tüm heceleri aynı tonda ve aynı vurgu ile
okunmaz. Tüm dillerde kelimelerin farklı hecelerine vurgu yapılır ve bu
vurgular konuşmanın doğallığını oluştururlar. Tek düze ve tek tonda
çıkan bir konuşma akışını düşünün. Bilgisayar makinelerine okutulan
konuşma metinlerini dinlemişseniz bu vurgu monotonluğunu açık bir
şekilde gözlemlemişsinizdir. Her dilde kelimelere yapılan vurgu yerleri
değişebilir. Burada Türkçe?de vurguların yerleri konusunda bize yardımcı
olacak bazı kuralları aktarıyoruz:
1. Her kelimenin bir hecesi üzerinde mutlaka ses baskısı (vurgu) vardır. Örneğin ?heyecan? kelimesinde vurgu son
hecededir.
2.
Türkçe?de kural olarak vurgular son hece üzerindedir. İstisnalar hariç
kelimeye ekleme yapıldıkça vurgu son heceye doğru kayar.
hece– heceler– hecelerde — hecelerdeki
3. Bazen vurgu sondan önceki hecelerden birine yapılır. Bu tür istisna durumları aşağıda gösterelim:
–İlk heceye: İl, bölge, semt adları
İl: Ankara, Samsun, Erzurum, İzmir, Konya, Rize, Urfa, Paris, Sofya, Moskova
Bölge: Akdeniz, Marmara, Ege, Karadeniz
Semt: Dikmen, Çankaya, Etlik, Bahçecik, Topkapı
–Ortadaki hecelerden birine: İl, bölge, semt adları
Erzincan, Edirne, Trabzon, Sakarya, Denizli, Anadolu, Keçiören, Duşambe,
–Zarf ve bağlaçlarda ilk heceye:
Niçin, ancak, önce, sonra, ayrıca, yalnız, belki, henüz, ansızın, nasıl, hangi
–Türkçe kelimelerin aldığı bazı ekler vurguyu bir önceki heceye kaydırır. Bu ekler: ? ce, le, me/ma, se/sa, im/sin?
?Sence, benimle, okuma, yazdırma, giderse, bilirsin?
4.
Dilimizde bulunan Arapça- Farsça kökenli bazı kelimelerde uzun heceler
vardır. Uzun seslerde istisna bir durum, vurgu uzatılan hece üzerinde
görünür. Bu kelimeleri öğrenmek gerekiyor. Bu uzatmalar kelimelerin
başında, ortasında veya sonunda olabilir. Bu kelimeler için genel bir
kural yoktur. her birinin kendine özel bir vurgusu bulunur. Bu
kelimelerin uzatılan hecelerinin yerine göre vurgu başta, ortada veya
sonda bulunur.
Vurgu başta: kâtil, câhil, sâmi
Vurgu ortada: teâmül, mukâbil, hazîne, mücâdele,
Vurgu sonda: Ziyâ, kat?î, denî, zekî, hafî,
5.
Türkçe?de ?ğ? her zaman, ?y? ise bazı durumlarda vurguya benzer bir
değişim oluşturur. ?Ğ? ünsüzü bulunduğu hecede kendinden önce gelen
ünlünün uzatılmasına yol açar. Aynı uzatma durumu ?y? için de
geçerlidir. Söz konusu uzatma seslendirmede vurgu gibi
yansımaktadır.(yan yana iki ünlü uzatmayı belirtmek için
kullanılmıştır.)
?Ğ? ünsüzü ile: yağmur= yaamur, öğretmen=ööretmen, öğle=ööle, ağabey=aabey, koğmak=koomak
?Y? ünsüzü ile: böyle=bööle, söylemek=Söölemek, öyle=ööle
6.
Sert ve gürültülü çıkan bazı ünsüzler vurguyu bulundukları heceye
taşırlar. Bunun için söz konusu ünsüzün hecenin son harfi olması
gerekir. Bu ünsüzler ?ç, k, p, r, ş, z?
kaçtım, yokmuş, saptı, ordu, şaştı, ezdi
7. Abartı amacıyla kullanılan bazı heceler vurguyu kendi üzerlerine alırlar.
sımsıkı, koskoca, büsbüyük, büsbütün, bambaşka, binbir
ALIŞTIRMA: VURGU
1.
Aşağıdaki şiirde kelimeler üzerindeki vurgulu heceler altı çizili -veya
koyu olarak- olarak gösterilmiştir. Bu vurguların özellikleri üzerinde
çalışın ve ardından doğru vurguları yaparak metni okuyun.
HAYALİYLE CENNET OLDU BU BATAK
1) Bir ızdırap verdin bana
İç dedin
Gözlerimden yudum yudum içmişim
Daracık dünyaya saçılmış kalbim
Saçlarımdan püfür püfür dumanlar
Tutam tutam, avuç avuç saçlarım
2) Bir dağ yaptın yollarımda
Geç dedin
Tepe taklak, baş üstünde geçmişim
Zulüm kustu zalim mahluklar bana
Yüreğim kan, ciğerim alev alev
Parça parça, bölük pörçük yüreğim
3) Duyguları tek tek dizdin yoluma
Seç dedin
İçlerinde sevgi vardı, kin vardı
Kan doldu gözlerim, kin doldu
Sevsem ateş, sevmesem bin bir ateş
Ezdi beni, yıktı beni aşklarım
4) Ümitleri kapattın sımsıkıya
Suç dedin
Dağlar ördün aramıza, diken diktin
Delinmez dağ parçaları, aşılmaz bu yol
Ayaklarım delik deşik, kucağımda dağlarım
Yapayalnız, hüngür hüngür ağlarım
5) Lanet ettim bu karanlık döngüye
Çık dedim
İç döngüler batak gibi, çıkılmaz
Al ellerim…Al kan olmuş yüreğim
Bana beni bilen tek Rabbim yeter
Hayaliyle cennet oldu bu batak
Rahmetinde sımsıcacık ellerim
DURAK
Söz
söylemenin doğallığı çerçevesinde soluk alma ve duraklama yapılır.
Soluksuz ve duraklamasız bir konuşma monoton olduğu kadar anlaşılabilme
eksikliği de doğurur. Metinlerin her bölümü, her ibare kendi içinde bir
anlam bütünlüğü taşır. bu anlam bütünlüklerinin açıkça birbirinden
ayrılmaları ve birbirleriyle ilişkilendirilmeleri gerekir.
Okuduğumuz
metinlerde durak yerleri çeşitli noktalama işaretleriyle gösterilir.
Anlam blokları ?.?, ?,?, ?;?, ?:?, ?-?, ?( )?, gibi işaretlerle
gösterilirler. Bazı metinlerde noktalama işaretleri soluk alma ve
duraklama için yeterli olabilir. ancak genellikle konuşma dili ile yazı
dili arasında belirgin farklar vardır. Yazı dilindeki durakların konuşma
dilinde aynen kullanılması anlaşılabilirliği zedeleyebileceği gibi
pratik olarak da bu mümkün olamayabilir. Şu halde konuşma sırasında
metin akışına göre duraklar oluşturmak zorundayız. Bu duraklar
a)
Çok kısa olabilir. Yapılan sadece duraklamadır. Soluk almıyorsunuz, çok
kısa duraklıyorsunuz. ?Sorun var, ama çözüm de var.? cümlesinde virgül
işaretinden sonra duraklama yapılması gerekir. Ama bu duraklama o kadar
kısadır ki nefes almaya imkan tanımaz.
b) Biraz uzunca olabilir.
Bu duraklamalarda soluma yapılmaktadır. Örneğin: ?Biz kendimizi başarılı
olmaya, engellerimizi aşmaya adadık. Tüm gücümüzle büyük geleceğimiz
için çalışmaya devam edeceğiz.? Burada iki cümle arasındaki durak biraz
uzunca olan ve soluk alınan duraktır.
c) Soluma mümkün olduğu
kadar gürültüsüz olmalıdır. Eğer nefesinizi tüketirseniz ani ve
gürültülü solumak zorunda kalırsınız. Özellikle mikrofon karşısında
konuştuğunuzda solumanızın tüm gürültüsü dinleyiciler tarafından
algılanır. Soluma gürültüsü dinleyicilerinizi rahatsız eder, konuşmanızı
sevimsizleştirir. Solumanın gürültüsüz olmasını sağlamak için gerekli
her imkanı kullanarak mümkün olduğu kadar sık ve küçük hacimli solumalar
yapmamız gerekir.
İki önemli terimi iyi anlamalıyız:
Durak: Sadece durduğumuz, soluma yapmadığımız kısa aralardır.
Durak ve Soluk: Hem durduğumuz hem de soluduğumuz biraz daha uzunca olan bir aradır.
Aşağıda konuşma esnasında yapacağımız soluk noktalamalarına ilişkin kuralları veriyoruz:
1. Durak ve soluğun mutlaka gerekli olduğu durumlar:
a)Her paragraf arasında, bölüm başlarında sonlarında, bölümler arasında.
b)Tırnak içinde yazılan başkasına ait olan sözlerden önce ve sonra
Örnek: ?Bana geldi, —- ?kendimi çalışmaya adadım.?—- dedi.
c)Herhangi bir sorudan sonra veya cevaptan sonra
Örnek: Niçin daha çok çalışmayalım?—- İstersek bunu başarabileceğimizi biliyoruz.
Örnek: Çocuk zeki miydi dersiniz?—- Evet çocuk zekiydi.—-Bunu biliyoruz.
2. Durak ve soluğun şart olmadığı ancak mümkün olduğu durumlar:
a) Çok kısa olmayan cümlelerin noktalarında:
İnsanlar heyecanla koşuşturuyorlardı.– Bir yardımcı arıyorlardı.
b) : ve ; işaretlerinden sonra
Örnek: İki tür tembellik vardır:– Bedensel tembellik ve zihinsel tembellik.
Örnek: Orada hayvanları görüyordum;– kuşlar uçuyordu, tavşanlar zıplıyordu, çekirgeler ötüyordu.
c)İki kısa cümle ?ve? ile bağlanırsa, ?ve? den önce.
Örnek: Bütün gücüyle direnerek ayağa kalkmaya çalıştı –ve sonunda ayağa kalkıp yürümeyi başardı.
d)Cümle başında geçen bütün yön kelimelerinden sonra
?esasen, evvela, bana göre, o halde, çünkü, dolaysıyla, birinci olarak…?
Aslında, –ben de böyle güzel tablolar çizebilirdim.
O halde,– neden üzerinize düşeni yapmıyorsunuz?
3. Aşağıdaki durumlarda sadece durak noktalaması yapılmalıdır. Soluk alınmaz.
a) Cümle uzunsa özneden sonra
Örnek:Okulumuz–güneşli günlerde üzerinde yürümekten zevk duyacağınız geniş bir yolun öteki ucunda bulunuyor.
b)Tekrarlanan şeylerin ilkinden önce
Örnek:Yıldızların– Ay´ın, Güneş´in hep aynı mesajı verdiğini görüyorum.
c)Zıtlıkları ayırmak için
Örnek:Okuduğu roman değil– hikaye kitabı.
d)Parantez veya iki virgül arasından önce ve sonra
Örnek: Bana gelip, –güya üzüldüğünü hissettirerek,– özür diledi.
Elleriyle tanımaya çalışırken– (gözleri görmüyor)– bunun bir vazo olduğunu anladı.
4. Aşağıdaki durumlarda sadece durak noktalaması yapılması mümkündür.
a)aynı anlamı taşıyan art arda kelimeleri birbirinden ayırmak için
b)Bir kelimeyi diğerinden ayırmakta yarar varsa
ALIŞTIRMA: DURAK
1.
Aşağıdaki metinde durak noktaları işaretiyle, durak ve soluma
noktaları da işaretiyle gösterilmiştir. Bu işaretleri dikkate
almak suretiyle metni okuyun.
DÜNYA-İNSAN KOVALAMACASI
Dünya,
bazen insanları hayattan bıktırır, derin ıstıraplara boğar.
Yaşamaya küsmüş bir yığın insan vardır çevremizde.
Yüzleri
soluktur onların. Gülemezler. Kötü görünmemek için çevrelerine
yansıttıkları ?gülümseyişlerinin? altında (nefesiniz yetmezse )
gözlerinden acı ıstıraplar dökülür. Ve dertleri kendi
içlerindedir. Dış yüzlerinin durağanlığının aksine iç dünyaları
kar ve çamur yığıntıları arasında eziktir; bitmek bilmez
fırtınalarla savrulurlar, anaforlarla döner dururlar.
Dünyaya uzattıkları elleri koparılmıştır. Ruhlarının dağlar altında ezilmişliğini görmeye dayanamazsınız .
Suphanallah… İnsan kendi elleriyle yüklendiği bu kadar ağırlıkları çekebilecek kadar dayanıklı mı yaratılmış?..
Geçenlerde
İnebolu?nun fedakar insanlarından muhterem Rasim Sürav?ın huzur verici
öğütlerini dinledim. Büyük bir insandan güzel bir söz nakletti:
?Dünyanın peşinden gitmedim. Dünya benim peşimden geldi.?
Dünya,
peşinden koşmayanların peşinden koşarmış; (nefesiniz yetmezse )
peşinden koşanları da süründürürmüş ardından. Şu dünyaya ve
hayata küsen insanlar farkında olmadan ?dünya? ve ?dünyalıklar? peşinde
koşan insanlar olmasın…
Dünyayı elde edemeyenler ellerinden
gelse dünyayı bir kaşık suda boğmak isterler. Halbuki ancak
başkalarına değil Yaratıcına kul olana esir olur dünya. Dünyaya kul
olanı da esir gibi kullanır, ezer.
Ne güzel söylemiş
peygamber(asm): ?Sen dünyada sanki garip imişsin veya yolcu
imişsin gibi bir halde bulun.? Şu dünyanın çirkin yüzü kalplerden
sökülüp atılabilseydi. Mecnun, kapalı gözlerle Leyla?nın
peşinden koşmayı bırakabilseydi. Gerçekte sevilmeye layık
olanlar kalplerinin bir yarısını önce yaratıcılarına feda edenlerdir.
Sevilmeye layık olabilenin sevgisini kazanmak için çırpınır
dünya. Dünyayı terk eden böyle bir sevgilinin ardından da
gözyaşı döker, suskunlaşır, garipleşir.
Garip olduğunu bilen
yolcunun kalbi ebedi mekanına doğru ilerler. O zaman Jordan?ın
dediği gibi ?Nereye gittiğini bilen kişiye yol vermek için dünya
bir yana çekilir.?
Ya yaşamaya küsmüş, gülemeyen soluk yüzlü
insanlar… İnleyişleri acı verici. Gönülleriyle garip bir
yolcu olmayı kabullenmeyişlerine karşılık zorla, işkenceyle
garipleştiriliyorlar.
Bu zamanda dünyanın peşinden gitmemek
zor. ?İnsan ruhundan dünyaya açılan menfezler? çok büyük.
Akıntısına kapınılan sel, topyekün ?dünyeviliğe? taşıyor insanları.
Çare yine insanlarda gizli. ?Dünyanın peşinde gitmedim.
Dünya benim peşimden geldi.? Sözünde gizli. Dünyanın peşinden
gitmek kalbin önce dünyaya ve içindekilere çevrilmesidir.
Dünyanın peşinden gitmemek ya da dünyadan kaçmak sözüyle (nefesiniz
yetmezse ) ?dağdaki bir mağaraya sığınıp yaşamayı? kastetmiyoruz.
Mağara da dünyadandır.
Dünyanın çirkinliklerinden kaçan,
tüm ruhuyla Yaratıcısına açılan ve O?na sığınan kimsedir.
Allah?ı seven elbette dünya ve içindekileri de sever. Çünkü
Allah?ın sevgisine kavuşan dünyanın da sevgilisi olur.
Böylesi
zor mu geliyor? Gülemeyen, hayata küsmüş, soluk yüzlü bir
insan olmak, (nefesiniz yetmezse ) ruhları dağlar altında ezmek,
kalpleri ihanetlere açmak daha mı kolay? Biz nedense yas
tutmasını seven bir milletiz. Çoğu zaman ikincisini seçiyoruz.
ULAMA
Diksiyonun
özelliklerinden biri de ?ulama?dır. Genel olarak tanımlarsak bir
kelimenin sonundaki sessiz harfin ardından gelen kelimenin sesli harfle
birleştirilerek seslendirilmesine ulama diyoruz. Ulama söz akışına
pürüzsüzlük ve tatlılık verir. Uygun ulama ile yapılan konuşmalarda veya
seslendirmelerde ses bir nehrin akışı gibi sakin ve düzenli olarak
ilerler.
Türkçe?de yer alan ulama özelliklerini aşağıda anlatalım:
1. Sessiz harfle biten bir kelimenin son harfi sesli harfle başlayan yanındaki kelimenin ilk harfiyle birleşir.
Yazıda Konuşmada
Ak–şam– ol–du. Ak–şa–mol–du.
E–lim–den– al–dı. E–lim-de–nal–dı.
2.
Orijinal yapılarında ?b,c,d,g? harfleriyle biten kelimeler vardır.
Bunlar yalın kaldıklarında ?p, ç, t, k?ya dönüşürler. Yazı dilinde
sonlarına ek aldıklarında yumuşak konumlarına dönerler. Örneğin Arapça
orijiniyle ?kitab? Türkçe?de ?kitap? şeklinde yazılır. Ancak yayına ek
aldığında ?kitabım? örneğinde olduğu gibi ?p?, ?b?ye dönüşür. Konuşma
dilinde ise ulama bu kurala paralel olarak aynı kelimeyi bir sonraki
kelime ile ilişkilendirir. Yazı dilinde sert olan harf ulama ile
yumuşar.
(Orijinali) Yazı Dilinde İfadesi Konuşma Dilinde İfadesi
(Mahmud) Mah–mut ev–len–di. Mah-mu–dev–len–di.
(Mes?ud) Mes–ut ol–du. Me–su-dol-du.
(Kitab) Ki–tap al–dı. Ki–ta–bal–dı.
3.
Türkçe?de kelime sonundaki ?k? ünsüzünü, ?h? ünsüzü ile başlayan bir
kelimenin izlemesi durumunda ?h? ünsüzü düşer. İki kelime birbirine
bağlanır.
Yazı Dilinde Konuşma dilinde
Ye–mek ha–ne Ye–me–ka–ne
E–rik ho–şa–fı E–ri–ko–şa–fı
4. Eğer kelimeler arasında durak olursa, kurala uygun olsa da ulama yapılmaz.
Yazı Dilinde Konuşma dilinde
İstiyorum, onu göreceğim İstiyorum, onu göreceğim
Koşuştururken, okulu unuttu Koşuştururken, okulu unuttu.
5. Bazı durumlarda İki ayrı kelimenin tek heceli olan ilkinde bir ünlü düşer ve iki kelime birleşir.
Yazı Dilinde Konuşma dilinde
Ne i–çin Ni-çin
Ne a–sıl Na-sıl
Ne ol–du Nol-du
ALIŞTIRMA: ULAMA
1.
Aşağıdaki şiirde ulama noktaları altları çizilmek suretiyle
gösterilmiştir. Önce bu işaretlerin hangi ulama kuralından kaynaklandığı
üzerinde çalışınız. Ardından bu işaretlere dikkat ederek metni gerekli
ulamaları yaparak okuyunuz.
DARACIK MENZİLİMDE BİR AĞACIM VARDI
1) Daracık bir menzil burası,
Bir avuç kadar dar
Ağaç ol, konuşurum, duy beni yeter
Ayrı dünyamızda olsun, duyarım seni
Yürek olsun sende, sevgi olsun
Olsun, yeşillik yeşersin yerinde
Sen şen ol ağacım, tüm dünya kadar
2) El pençeyim, mahzunum bugün
Bekleşen ruhlarımızda dolaşan asırların Rüzgarında
Dans ederken engin eğlencelerinde sen
Mahsunum, dostsuzum, yalnızım
Evladım bile unuttu beni, dağlarım unuttu
Kokularını paylaştığım çiçekler şimdi
Ve varlığımı paylaştığım fani ?sevdiğim?
Şimdi senin göğsünde şenliği hayatın
Bağrındaki kuşlardan biri de ben değilim
3) Benim selvimi özlüyorum şimdi
Başımı okşayan bir şefkat eli vardı
Dünyayı görürken gözlerim
Göğsünün sıcaklığında kaybettiğim
Şimdi başım senin kollarında selvim
Senin dallarında ellerim
4)
Saçlar yemyeşil de olurmuş
Çiçeğe dönermiş dudaklar
Emanet bedenimi özlüyorum şimdi
Bahçendeki çiçeklerde kendimi arıyorum
Yaprak yaprak inleyişlerini duyuyorum
Bir zikir günü ki bugün gecemi kaplar
Fani ağacım başucumda, sevdiğim ağacım
Bugünkü günüm bir gün senin de gecene dolar
Sendeki emaneti de teslim alır toprağın
5)
Bir gün seninle de kavuşacağız
Kana yaprak kemiğe odun
Bedenimiz eriyip gitmiş olacak
İkimizin ağacı doğacak yeniden
Çürümezse benim bir mezar başlığım
Senden bir kaç odun parçası
Ve benden bir kaç kemik kalacak
Ve eğer senin de bir ruhun olursa
Bahçemiz ikimizin olacak 6)
Şimdi Baki?yi özlüyoruz birlikte
Fenadan bekaya seyahatin hayalleri
Bu bir avuç, bu daracık menzilde
2. Aşağıdaki metinde ulama noktalarını tespit ederek çiziniz. Ardından ulamalara dikkat ederek okuyunuz:
KALIPLAR
İnsanlar kendilerine kişilikleri için çizdikleri zihinsel kalıpların dışına çıkamazlar. Bizler çözümü defalarca duyduğumuz
halde kendimizi oturttuğumuz dar çerçeveden çıkış için gayret göstermeyen garip insanlarız.
Hayatın
bazı insanlara ?tesadüfen başarma, yükselme, zengin olma vs.? Şansı
tanıdığını zannedenimiz çoktur. Bir çoğumuz müzisyenlerin, yazarların,
şairlerin, para babalarının bu işi anne karnında kendilerine verilen
kabiliyetlerle gerçekleştirdiklerini sanırız. Bu inanca göre bazılarının
ne maharetli anneleri varmış. Bu yanlış zanları kabul etmeyen bir çok
insan bile farkında olmadan aynı kalıplarla kendisini kilitlemiştir.
En
meşhur zenginlerin bir zamanlar simit sattıklarını, ayakkabı boyacılığı
bile yaptıklarını öğrenince şaşırırız. Bir çok yazarın vaktiyle kalemi
bile tutamamalarına inanamayız. Neden bazı insanlar bazıları arasında
sıyrılıverir veya ?sivriliverirler.?
Adaletli ve şefkatli Yaratıcı,
Normal şartlar altında doğan her insanı her türlü başarıya
ulaşabilmelerine imkan tanıyan bir potansiyelle dünyaya göndermiştir.
Ancak dünyaya geldikten sonra sınırlılıklar başlatılır. Anne-babası veya
çevresi tarafından aşağılanan bir çocuk etrafında kalıplar başlamıştır.
Daha sonra insan ?var olduğunu? hissettirmek amacıyla çırpınmaya
başlar. Bakkaldan getirilen bir ekmek, ilk karne notları, takdim edilen
bir çiçek, içinde bu amacı gizli tutar.
Oysa bazı insanlar ?bu
olmamış?, ?sen bunu başaramazsın? demekten çekinmezler. Bizler de çoğu
zaman sözleriyle cinayet işleyen, kabiliyetleri körelten; başarısızlık,
çekingenlik, korkaklık imajı oluşturan insanlardanız ne yazık ki… Yas
tutmayı sevdiğimiz kadar, eleştirmeyi, olumsuzlukları ileri sürerek
karanlık bir zihinsel tablo oluşturmayı seviyoruz.
Merhum Z.
Gündüzalp?in ?İnsan ne düşünüyorsa odur.? Dediğini çok duyduk. Anthony
Robbins Sınırsız Güç kitabında insanların hayal kurarken ve düşünürken
kullandıkları ?olumsuzluk? imajlarını en kötü engel olarak görür.
Her
büyük başarı bazen yüzlerce başarısızlığın arkasında parıldar. Oysa
eski bir Rus imparatoru ?Yenile yenile yenmeyi öğrendiğini ? söyler.
İnsan her teşebbüsünde hedefine ulaşamadığında bunu başarısızlık olarak
görürse bulunduğu noktada çakılır. Oysa durumu yeniden inceleyen insan
için her başarısızlık başarıya bir adım daha yaklaşmanın işaretidir.
Ani yükselişlerin ise gerçek başarıyla ilişkisi yoktur. Bir balon gibi patlar ve söner.
Hayalimizde
yaşadığımız iç konuşmaların fiillerimizde oluşturduğu sınırlara
bakınız: ?Zengin olmak mı? Bu iş için büyük sermaye lazım. Yazar olmak
mı? Konuşmasını bile bilmiyorum; annemin karnında böyle bir şey
öğrenmedim. Meydanlara çıkıp ?benim işçim,benim köylüm? diye konuşmak
mı? Ben Süleyman değilim.?
Sevgili kardeşim… Ya siz ne siniz?
Erkek ve kadın arasındaki küçük bir farktan başka kimin beyni kimin
beyninden küçük veya büyük. Kaderin sahibi kimseyi başarısızlığa zorla
mahkum etmemiştir. Ortamın sürükleyişine kendimizi kaptırdığımızda
?Ortam sürükleniyorsa sürünmekten başka yapacağımız hiç bir şey yoktur.?
Ne yazık ki en çok ihmal ettiğimiz görevlerimizden biri dinimizin ilk
emridir. Az okuyoruz veya hiç okumuyoruz.
Başarılı bir insanlar
topluluğuna takılıp başarıya uçmuyorsak başarının dinamiklerini
incelemeliyiz. Başaranların hayatı ve yaptıkları bu konuda bize yol
gösterecek en açık ışıktır. Başka türlü bizi pasifize eden kendi
kalıplarımızdan kurtulamayacağız. Fıtrat kanunlarının işleyişini bilmek
zorundayız. Muhammed Bozdağ
3.Durak, ulama ve vurgu bölümlerinde
geçen tüm yazı ve şiirleri her üç diksiyon kuralına dikkat ederek
okuyunuz. Önce vurguya, ardından, duraklamaya, ardından ulamaya ve son
olarak da her üç temel kurala dikkat ederek okuyun. Okumada devam
ettikçe nasıl da en güzel seslendirmeyi yapabildiğinizi heyecanla
göreceksiniz. Sizin seveceğiniz sesinizi, başkalarının da seveceğinden
emin olunuz.