Söylev Örnekleri

Söylev Örnekleri

ORDUMUZUN ZABİTLERİNE

Akhisar cephesi, düşmanın ilk temasıyla çürük bir tülbent gibi yırtılmıştı. Bizans orduları, beş asırlık bir ayrılıktan sonra uzun bir yoldan, tekrar avdet ediyorlardı. Evleri yanmış, halkı hicret etmiş bir kasabamızda, Aydın’ın ıssız bir gecesinde, kaldırımları döven Yunan süvarilerinin ayak seslerini yatağımda doğrularak dinledim. İstanbul surları önünden, gemilere atlayarak şişkin yelkenlerle bir daha dönmeyecekmiş gibi uzaklaşanlar, yeni bir hükümet, yeni bir ordu halinde geri geliyorlardı.

Felâket büyüktü. Aylarca mücadeleden sonra Bursa düşmüştü. Gece su sesleri içinde uyuyan Bursa, başının ucunda ay ışığıyla aydınlanmış gibi ak minarelini, her biri birer gufran fevvaresi gibi fışkıran Mekke yeşili ihtiyar servileriyle bin bir sevgimizin tavaf yeri olan Bursa, dede çınarlarının dallarında sahil sesleri eksik olmayan, deniz altına mahsus karaltılarla, türbelerinin, mabetlerinin içinde serin renk dalgaları uyuyan Bursa; ilkbahar olduğu vakit ufuklardan ufuklara tutuşan gelincik bulutlarıyla ovalarına şafaklar devrilmiş gibi görünen Bursa, o da teslim olmuştu. Bütün Anadolu tutkun bir musibet havası içindeydi. Bu, büyük mücadeleye halk kuvvetleri yetmiyordu, bunu anlamıştık Ordumuz! Sen nerede idin? Gözlerimiz seni arıyordu. Cihan Harbi'nden beri ardında kaybolduğun ufuktan tekrar görünmeni, gök gürültüleri içinde harp sahnesine yeniden girmeni bekliyorduk. Anadolu topraklarını bir yangın kızıltısı aydınlatırken, sen uzaklarda, gerilerde durabilir miydin? Bugün bayramını idrak ettiğimiz muharebeden bir ay evveldi, güneye doğru bir seyahatten geri dönerken yolda seninle karşı karşıya geldik Dalgalı bir ufuktan, harp tehdidi altında duran bir ovaya, korkunç bir sessizlik gibi akıyordun. Sen tekrar ortaya çıkmıştın. En öndeki zabite sordum: "Ökçelerin aşınmış, nereden geliyorsun?"

Gözleri cevap verdi:

-Uzun Kafkas yollarından, Dicle sahillerinden, Sina çöllerinden geliyorum. Cevap veren gözlerine baktım; içleri yaz geceleri gibi sıcak, hisli, derin ve karanlıktı. "Bu karanlıkları nerden-aldın?" dedim. "Uykusuz gecelerde, nihayetsiz bir vatanın sonu olmayan sınırlarını beklerken gözlerime, o gecelerden bu karanlıklar doldu" dedi. "Evin var mı?" diye sordum; "bilmiyorum" dedi. "Çocuğun var mı?" dedim. Gözleri yaşardı mı, iyi fark edemedim; "bilmiyorum" dedi.

Ey Türk ordusunun iklimden iklime, diyardan diyara koşan, gazadan gazaya geçen zabiti! Sen eski Roma Lejyonlarının başında, meçhulden meçhule giden kadim kahramanlar gibisin. Her gün yeni bir yangını genç, kızıl, coşkun kanlarını boşaltarak söndüren sensin. İstiklâl cihadımızın bu ilk bayramını senin tekrar dönüşünü selamlamak için yapıyoruz. Ana topraklara sızan cömert, civanmert kanın ufkumuzda bir necat şafağı oldu. Birinci İnönü'nden beri, o şafak felâketli alınlarımız karşısında parlayıp duruyor. Bunun için, o büyük günün yıldönümünde, herkesten evvel elimizi sana uzatıyor, bize hayat ve istiklâl bahşeden aziz, mübarek ellerini minnetle sıkarak herkesten önce seni tebrik ediyoruz.

(Hamdullah Suphi Tanrıöver, MEB. Yay. )

Atatürk'ün, Birinci TBMM Başkanlığına Seçilisi Dolayısıyla Yaptığı Konuşma:

Muhterem Efendiler!

Milletin mukadderat-ı umumiyesine fiilen ve tamamen vaziyet ederek, makam-ı saltanatın duçar olduğu esaretten kurtuluşu ve memleketin bütünün selâmeti uğrunda her fedakârlığı büyük bir azim ile yerine getirmeğe karar vermiş olan yüce meclisinizin başkanlığına seçilmek suretiyle hakkımda gösterilen itimad ve teveccühün müteşekkiri ve minnettarıyım.

Hayatımın bütün safahatında olduğu gibi, son zamanların buhranları ve felâketleri arasında da bir dakika geçmemiştir ki her türlü huzur ve istirahatımı, her nevi şahsi duygularımı milletin selâmeti ve saadeti namına feda etmekten zevkiyâb olmayayım. Gerek hayat-ı askeriye ve gerek hayat-ı şahsiyemin bütün tavır ve safhalarını işgal eden mücadelelerimde daima düstur-u hareketim, irade-yi milliyeye dayanarak milletin ve vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olmuştur. Bugün heyet-i muhtereminizin oy çokluğu ile tecelli etmiş olan itimad-ı milliyi liyakatimin çok üstünde görmekle beraber, şahsım için bir gaye olarak değil, müştereken giriştiğimiz mücâhede-yi mukaddesenin dayandığı gayelerin tahakkuku için milletin bahşettiği bir istinatgâh olarak telakki ediyorum. Bu milli birliğin bana yüklediği mes'uliyeti biliyorum ve hepiniz de biliyorsunuz ki, pek ağırdır. İçinde yaşadığımız emsalsiz dakikaların vahametine rağmen, bu ağır milli mes'uliyetin altında ancak muhterem heyetinizin yardım ve teşviklerinin daima ve daima hak yolundaki savaşa rağmen avn ve inayet-i sübhaniyyeden ümitvar olarak çalışacağım.

Nutuk, kelime anlamı olarak, “söz, lakırdı; söyleyiş, söylemek kuvveti” demektir. Türkçede bu kelime daha çok “bir topluluğa karşı söylenilen söz, hitabet” karşılığında kullanılmaktadır.

Dinleyenleri coşturmak ve belli bir amaca yöneltmek; onlara bir duyguyu, bir düşünceyi, bir isteği, bir ülküyü aşılamak; önemli açıklamalarda bulunmak için yapılan etkili, coşkulu konuşmalara Söylev (Nutuk) denir.

Söylevler; dinleyenlerin zekâ durumlarına, hayal güçlerine, duygularına, ilgilerine göre hazırlanır. Dinleyenleri düşündürür, onlarda ilgi uyandırır, onları coşturur, onlara beklenen davranışı yaptırır.

Söylevde; konuşmacıyı ve dinleyenleri yanılgıya düşürmemek için aceleye getirmeden düşünerek konuşmak, dinleyenlere karşı iyi niyet beslemek, dinleyenlerin inanmasını sağlayacak biçimde dürüst konuşmak, dinleyicilere karşı yaşının verdiği olgunluk içinde konuşmak, dinleyenleri kıracak biçimde konuşmamak, gerekirse kendini dinleyicilerin yerine koymasını bilmek, basmakalıp sözler kullanmamak, abartarak konuşmamak gibi ahlâk ölçülerine önem verilmeli, özen gösterilmelidir. (S. SARICA - M. GÜNDÜZ, Güzel Konuşma Yazma, s. 246)

Söylev (Nutuk), aslında bir sözlü kompozisyon ürünüdür. Yalnız nutuk, yazıya geçmişse ve kitabî özelliği varsa aynı zamanda yazılı kompozisyon ürünü olarak da kabul görür. Türk edebiyatının en güçlü söylev (nutuk = hitabet) örneği Atatürk’ ün “Büyük Nutku“dur.

Hatiplik sanatı, insanlık tarihinin en eski sanatlarındandır. Bu sanatla peygamberler ve din adamları insanları doğru yola davet etmişler; padişahlar, krallar ve kumandanlar ordularına bu sanatla hükmetmiş ve savaşlar kazanmıştır. Hatip olmak isteyen kişi iyi düşünen, çok okuyan, çok tecrübeli, gözlemi kuvvetli, içerisinde bulunduğu toplumu çok iyi bilen, bilgili, ileri görüşlü, söz kurallarına gerektiği kadar önem veren kişi olmalıdır. Hatip, gür sesli, özgür yaratılışlı, sevimli ve cana yakın olmalıdır. Derin hissilik, canlı hayat, sağlam yapılı bulunmak, inanç ve fikirlerde içtenlik, gür bir anlatım şekli hatibin belirgin özellikleridir. Hatibin dört temel amacı vardır.

* Bir fikri veya bir meseleyi açık bir şekilde anlatmak

* Dinleyiciler üzerinde bir iz bırakarak onları ikna etmek

* Dinleyicileri harekete geçirmek

* Dinleyicileri eğlendirmek

Hitabet aslında bir hazırlık konuşmasıdır. Zaten yukarıda tanımladığımız üzere hatip önceden hazırlanan nutku okuyan kişidir. O yüzden öncelikle bir nutuk hazırlanırken dikkat edilecek hususları ele almalıyız.

Nutku hazırlayan konuyu planlı bir şekilde hazırlamalıdır. Yazıya geçirmeli ve hatip yazmış olduğu bu nutka önceden hazırlanmadır. Yazıya geçirmeli ve hatip yazmış olduğu bu nutka önceden hazırlanmadır. Konuşma sırasında ise yazılı metni yanında bulundurmalı; fakat konuşma sırasında kâğıda fazla bakmamalıdır. Konusuna iyi hazırlanan hatip kağıda göz ucuyla baktığı zaman konuşmasını hatasız yapacaktır.

İçten konuşma yapmak kolay değildir. Büyük hatiplerin bile daha önceden konusunu hazırladıkları ve yanlarındaki küçük notlarından faydalandıkları ve o andaki konunun ahengine göre konuşmalarını değiştirdikleri görülmüştür. Bu yüzden hatip, konuşma sırasında her zaman metne bağlı kalmayabilir. Nutkun giriş cümlesi toplumun dikkatini çekecek türden olmalıdır. Hatta ilk cümleler şiirsel bir üslupta olabilir. Düşüncelerin planı iyi yapılmalı ve kullanılacak üslup iyi seçilmelidir.

Gelişme bölümünde ise konu her türlü belgelerle konu açılır, örneklendirilir ve ispatlanmaya çalışılır. Dinleyicinin tansiyonunu yükseltecek fikirlerle sorulu cevaplı cümlelerle sonuç bölümüne geçiş sağlanır. Sonuç bölümünde ise işlenen konunun önemi ve toplumdaki tesirleri kesin ve etkili bir dil ile anlatılır. Hatip işleyeceği konuyu çok iyi savunabilmelidir. Bunun için de konuşma sanatının inceliklerini ve toplum psikolojisini çok iyi bilmelidir. Seçtiği kelimeleri ve kurduğu cümleleri en tesirli şekilde kullanmalıdır. Ses tonu, jest ve mimikler konuşmasının akışına uygun olmalıdır.

Türk Edebiyatında Söylev:
Edebiyatımızdaki ilk söylev olarak, Bilge Kağan’ın Orhun Abideleri‘nde Türk Budunu’na seslenişi olarak kabul edilmektedir. Türk Edebiyatı boyunca ortaya konulan söylevleri iki başlık altında inceleyebiliriz.

- Siyasi Söylev: Türk edebiyatında ise ilk siyasî söylev örneği Orhun Yazıtlarıdır. Bunlar, 732′de dikilen Kül Tigin, 735′te dikilen Bilge Kağan, 720-725 yıllarında dikilen Tonyukuk Yazıtlarıdır. Siyasî söylev örneği olarak ayrıca şu kişilerin söylevlerini de verebiliriz: İttihat ve Terakki’nin hatibi Ömer Naci, Selânik’te 1906′da Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin bir toplantısında Atatürk’e hitaben şöyle der: “Mustafa Kemal! Arkandayız, seni takip edeceğiz! **ümler, cellâtlar, işkenceler bile bizi bu azmimizden çeviremeyecektir. Hürriyet verilmez, ancak alınır. Zulüm ve istibdad altında inleyen bu masum ve bîçâre milleti kurtaracağız, yaşasın hürriyet ve istiklâl!” (Fethi Tevetoğlu, Ömer Naci, Ankara (1987)

Halide Edip Adıvar (1884-1964), özellikle Mondros Mütarekesinden sonra İstanbul ve İzmir’in işgal edildiği sıralarda, 16 Mayıs 1919′da İstanbul Sultanahmet’te düzenlenen protesto mitinginde şöyle der: “Kardeşler, Vatandaşlar! Yedi yüz yılın şerefi, göğe yükselen bu minarelerin tepesinden Osmanlı tarihinin yeni faciasını seyrediyor, bu meydanlardan çok zaman alay hâlinde geçmiş olan büyük atalarımızın ruhuna hitabediyor, başımı bu görünmeyen ve yenilmez ruhlara kaldırarak diyorum ki: Ben İslâmiyet’in bedbaht bir kızıyım ve bugünün talihsiz fakat aynı derecede kahraman anasıyım. Atalarımızın ruhları önünde eğiliyor, onlara bugünün yeni Türkiyesi adına hitabediyorum ki, silâhsız olan bugünkü milletin kalbi de onlarınki gibi yenilmez kudrettedir, Allah’a ve haklarımıza iman ediyoruz.”

Yine aynı şekilde;

Hamdullah Suphi Tanrıöver (1885-1966) de 30 Mayıs 1919′da İkinci Sultanahmet Mitingi’nde İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini protesto konuşmasını şöyle bitiriyordu: “Sevgili millettaşlarım! Dualarınızı, dileklerinizi, iradenizi kendi sesimde toplayarak bütün dünyaya haykırıyorum: Esarete razı değiliz. Biz esir olamayız, Türk vatanına karşı hazırlanan su-i kastı biliyoruz ve reddediyoruz. İstanbul ve Anadolu
Türk kalacaktır!….”
Hamdullah Suphi Tanrıöver’in hitabeleri Dağ Yolu 1,2 (1987) adlı kitapta toplanmıştır.

Mehmet Emin Yurdakul da 23 Mayıs 1919 günü Sultanahmet Meydanı’nda 200.000 kişiye şöyle hitap ediyordu: “Kardeşler, Keşke asırların geceleri ve dünyaların mezarları gözlerime dolarak bir kör olsaydım. Sokak sokak dilense idim de milletimin, kulağımı parçalayan bu felâket seslerini işitmeseydim, bu kara günleri görmeseydim. Keşke göğün yıldırımları, yerin canavarları birleşerek beni kanlar içinde topraklara yuvarlasaydı da vatanımın bu musibeti huzurunda bulunmasaydım ve bu azapları çekmeseydim. Zira bugün uğradığı felâket ve musibetler o kadar acı!…”

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk‘ün 15-20 Ekim 1927 tarihlerinde Cumhuriyet Halk Partisi İkinci Kurultayı’nda 36.5 saat süreyle okuduğu Nutuk‘u, Gençliğe Hitabe’si ve Cumhuriyetin 10. yılında okuduğu 10. Yıl Nutku önemli birer söylev örneğidirler.

Süleyman Nazif de 23 Kanun-ı Sani 1920′de Cuma gün, İstanbul Üniversitesi Konferans salonunda düzenlenen Piere Loti gününde yaptığı konuşmayı Hitabe (1920) adıyla yayınlamıştır.

Rıza Tevfik Bölükbaşı, Süleyman Nazif, Behçet Kemal Çağlar, Selim Sırrı Tarcan, Osman Bölükbaşı… gibi siyasi kimliği olan kişiler siyasal söylevlerinde başarılı sayılabilir.


- Bilimsel ve Kültürel Söylev: Örgün eğitim kurumlarında ders veren öğretmen ve öğretim üyeleri de öğrencilerin karşısında bir anlamda hatiptirler. Eğitimciler de derslerinin etkili olabilmesi için hitabet sanatının inceliklerine baş vururlar. Ayrıca genele açık bilimsel toplantı, panel ve konferanslarda yapılan konuşmalar da bu gruba girmektedir. Belli bir kültürel derinliğe sahip düşünce adamları ve sanatçıların fikir; sanat ve kültür konularında verdikleri konferanslar da hitabet türü içinde değerlendirilirler.

Fazıl Ahmet Aykaç Hitabeler (1934), Hamdullah Suphi Tanrıöver (1885-1966), Necip Fazıl Kısakürek Müdafaa (1946), Sahte Kahramanlar (1976), Yolumuz Halimiz Çaremiz (1977)… Osman Yüksel Serdengeçti (1917-1983)…


CUMHURİYETİN 10. YILDÖNÜMÜ NEDENİYLE  ATATÜRK'ÜN NUTKU - YENİ TÜRKÇE


Türk Ulusu!

Kurtuluş Savaşı'na başladığımız 15'inci yılındayız. Bugün  cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.

Kutlu olsun!

Bu anda büyük Türk Ulusunun bir bireyi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın  en derin sevinici ve coşkunluğu içindeyim.

Yurttaşlarım!

Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk  kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki  başarıyı, Türk Ulusunun ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak  azimle yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı hiçbir zaman yeterli  görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak zorunluluğunda ve  azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve uygar ülkeleri düzeyine  çıkaracağız. Ulusumuzu en geniş refah araç ve kaynaklarına sahip  kılacağız. Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne  çıkaracağız. Bunun için, bize zaman ölçüsü geçmiş yüzyılların gevşetici  görüşüne göre değil, çağımızın hız ve hareket kavramına göre  düşünülmektedir. Geçen zamana oranla, daha çok çalışacağız. Bunda da  başarılı olacağımıza kuşkum yoktur. Çünkü Türk ulusunun karakteri
yüksektir. Türk ulusu çalışkandır. Türk Ulusu zekidir. Çünkü Türk Ulusu,  ulusal birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Çünkü Türk  Ulusunun yürütmekte olduğu yükselme ve uygarlık yolunda, elinde ve  kafasında tuttuğu meşale, müsbet bilimdir. Şunu da önemle belirtmeliyim  ki, yüksek bir insan topluluğu olan Türk Ulusunun tarihsel bir niteliği
de, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki  ulusumuzun yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan  zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik  duygusuna ara vermeden ve her türlü araç ve önlemlerle besleyerek  geliştirmek ulusal ülkümüzdür. Türk ulusuna çok yaraşan bu ülkü, onu,  bütün insanlığa gerçek huzurun sağlanması yolunda, kendine düşen uygarca  vazifeyi yapmakta başarılı kılacaktır. Büyük Türk Ulusu! Onbeş yıldan
beri, giriştiğimiz işlerde başarı vaat eden çok sözlerimi işittin.
 
Mutluyum ki, bu sözlerimin, hiçbirinde, ulusumun, hakkımdaki güvenini  sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı inanç ve kesinlikle  söylüyorum ki, ulusal ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk  Ulusunun büyük ulus olduğunu bütün uygar dünya, az zamanda, bir kere daha  tanıyacaktır. Hiçbir an kuşkum yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük uygar
niteliği ve büyük uygar yeteneği, bundan sonra ki gelişmesi ile,  geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.

Türk Ulusu!

Sonsuzluğa akıp giden her on yılda, bu büyük ulus bayramını daha büyük  onurla, mutluluklarla, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.

Ne mutlu Türküm diyene!

29 Ekim 1933

TÜRK DİLİ VE KOMPOZİSYON BİLGİLERİ
SÖYLEV (NUTUK)

“Söze iyi başlayın, iyi bitirin; arasını neyle doldurursanız doldurun." Victor MURDOCK

“Söylevlerde en önemli nokta, söze iyi başlamaktır. İlk sözler, ilk izlenimler son derece önemlidir. Söylevin başındaki beş on sözcükle, dinleyiciler ya kazanır ya kaybedilir.” L. THORPE

Bir topluluğa veya kitleye belli bir düşünceyi ya da bir duyguyu aşılamak için, coşkulu ve sanatlı bir dille yapılan konuşmalara söylev (nutuk) denir. Bu tür konuşmalara hitabe, nutuk söyleme sanatına hitabet, topluluk önünde bu türde konuşma yapanlara hatip denir.

Tıpkı tartışma gibi söylev de demokratik toplumlarda doğan ve gelişen bir söz sanatıdır. Büyük hatipler, söz ve düşünce özgürlüğünün bulunduğu, demokrasinin var olduğu ülkelerde yetişme imkânı bulurlar. Bu insanlar topluma yepyeni bir heyecan vererek onları bir düşünce, bir duygu idealinde birleştirirler. Demokrasinin bulunmadığı toplumlarda, gerçek anlamda, söylevden bahsedilemez. Buradaki söylevler, toplumu kabullenmeye zorlayan kasıtlı ve yanlı konuşmalardır.
Söylevin insan veya topluluklar üzerinde etkisi büyüktür. Sönen heyecanlan canlandırır, topluma yeni haklar kazandırır, yenilmiş orduları zafere ulaştırır, kaybedilmiş davaları kazandınr, topluma belli bir düşünce ve ideal aşılar, toplumu yönlendirir, dinleyicilerin zekâ ve hayal gücünü geliştirir.

Söylevin günümüzdeki etkisi oldukça fazladır. Özellikle siyasal parti yetkililerinin meydanlarda veya televizyonlarda yaptıkları konuşmalar onları amacına ulaştınr. Dolayısıyla siyasal partiler oylarını epeyce artırmış olurlar. Bu arada bir yanlışı da düzeltmek gerekir. Argoda “uzun ve sıkıcı bir konuşma yapmak” anlamında kullanılan “nutuk atmak” sözüne iltifat edilmemelidir.

Söylev Hazırlama: Başarılı bir söylevin temel ilkesi çok iyi hazırlık yapmaktır. Söylev hazırlanmadan önce zihinsel hazırlık yapılıp amaç belirlenmelidir. Sonra düzenli okuma alışkanlığı kazanmak, gözlemde bulunmak, düşünceleri önem sırasına göre düzenlemek, görüşmeler yapmak, konuyla ilgili kaynaklan taramak ve elde edilen bilgileri sınıflandırmak, plan ve yüksek sesle prova yapmak gerekir.

Söylevin Konusu ve Süresi: Söylevde konu belirlemek çok önemlidir. Söylevin konusu belirlenirken ilgi alanı, kaynaklara ulaşma, dinleyicilerin konuya duyarlılığı vb. hususlar göz önüne alınır.

Söylevin konusu, genellikle toplumsal ve ulusal düşünceler ile davalardır. Söylevde ayrıca coşku, yönlendirme, sevgi, nefret, kızgınlık, umut gibi duygusal öğelere dikkat edilir.

Söylevlerin belirli bir süresi söz konusu olmamakla birlikte, sürenin 8-15 dakika olmasında yarar vardır. Hazırlıksız ve coşkusuz yapılan uzun söylevler dinleyicilerde bıkkınlık yaratır.

SÖYLEVİN BÖLÜMLERİ

Konuyla ilgili tüm bilgi ve belgeler toplandıktan sonra konuşma planı hazırlanır. Planlı bir söylev, dinleyici üzerinde merak, inanç ve hayranlık uyandırır.

Her yazılı ve sözlü anlatımda olduğu gibi söylevde de üç ana bölüm vardır:

Giriş: Söylevde söze başlamak güç olduğu kadar, önemlidir de. Çünkü dinleyicilerin bellekleri canlıdır. Onlan iyi bir söyleyişle etkilemek gerekir. Giriş bölümünde konu kısaca belirtilmelidir. Konuya bir olaydan ömek vermekle, dinleyicilere soru yöneltmekle, bir atasözü ya da özdeyişle, bir tasvirle, hatta bir espriyle girilebilir. Sonra söylevin amacı açıklanır.
Gelişme: Söylevlerin en geniş bölümüdür. Olaylar hikâye edilir. Dile getirilen olaylar gerçeğe uygun olmalıdır. İstatistiki bilgiler, tarihçeler, belgeler bu bölümde verilmelidir.

Konunun neden önemli olduğu ayrıntılarıyla açıklanır. İleri sürülen tezler örnek verilerek ispatlanır ve bu tezlere karşı görüşler çürütülmeye çalışılır. Çünkü, dinleyicilerin belleğindeki birtakım kuşkula rın ve belirsizliklerin giderilmesi gerekir. Bunlar yapılırken dinleyicinin dikkati daima canlı tutulmalıdır.

Sonuç: Kuşkusuz, söylevin en can alıcı bölümüdür. Konuşmacının ustalığı burada belli olur. Sonuç bölümü kısa olmalı ve
konu özetlenmelidir. Yargı, kesin bir dille ifade edilmelidir.

Son sözler; etkili, vurgulu ve duygulu olmalıdır. Çünkü, en son söylenen sözler dinleyicileri derinden etkiler; onların belleğinde unutamayacakları izler bırakır. Burada asla, heyecanı azaltıcı, dinleyicileri karamsarlığa ve bıkkınlığa sevk edecek ifadeler kullanılmamalıdır.

Bir yorum

Cevapla

 
3+2 İşleminin Sonucu  
Yukarı Çık