Duygusal Zeka

Duygusal Zeka

Başkalarının bize önem vermesini istiyorsak, önce biz kendimize önem vermeliyiz.
Mutlaka sevdiğiniz ya da sevmediğiniz kişiler vardır. Nitekim herkesi sevme zorunluluğunuz yok. Çünkü her insan sevilmeye lâyık bir tavır içinde olmayabilir. İnsan ruhu sadece güzel ahlâka yakınlık duyacak şekilde yaratılmıştır. Örneğin zor durumda olduğunuz bir sırada size yardım öneren bir arkadaşınızı hiç unutmazsınız. Düşürdüğünüz parayı arkanızdan koşarak size getiren birine yakınlık hissedersiniz. Ezilmek üzere olan bir çocuğu kurtarmak için kendisini arabanın önüne atan bir kişi gördüğünüzde ona hayran kalırsınız. Çıkarlarının zedelenmesi uğruna doğruyu söyleyen biriyle karşılaştığınızda ona güven duyarsınız. Çünkü insan ruhu iyiliklere karşı duyarsız kalamaz. Dolayısıyla güzel huylu insanları görünce isteseniz de istemeseniz de onları seversiniz. Ancak bunun aksi hareket eden kötü huylu bir kişiye karşı ruhunuzda sevgi besleyemezsiniz. Ancak sevin ya da sevmeyi  insanla ilişkilerinizde bazı kurallara dikkat etme sorumluluğunuz var. Aşağıda bunların en önemli olanlarından bazılarını size açıkladık:
Sevmediğiniz bir insana karşı acımasız olmak son derece yanlıştır. Sevgisizlik beraberinde zulmü getirmemelidir. Yakınlık duymasanız da her insana karşı gerektiğinde affedici, adil ve hoşgörülü olmayı öğrenmelisiniz. Sadece fikir ayrılığınız olduğu için insanlara kaba ya da saygısız davranamazsınız. Hatta gerektiğinde bu kişinin hakkını korumak ve adalet gözetilmesini sağlamak sorumluluklarınızdan biridir.
İnsani ilişkilerde en önemli kavramlardan biri nezakettir. Nezaket büyük ya da küçük, kültürlü ya da cahil, zengin ya da fakir her insana en güzel tavrın gösterilmesiyle ilgilidir. En güzel sözü söylemek, en güzel cevabı vermek, en güzel selamla selamlamak ya da en güzel şekilde karşılamak nezaketin detaylarıdır.
İçinde bulunduğunuz şartlar ne olursa olsun nezaket anlayışınızı kaybetmemeniz çok önemlidir. Karşınızdaki kişi sizi kızdıracak konuşmalarda veya hareketlerde bulunabilir. Sizi haksız yere suçlayabilir, fikrinize karşı çıkabilir hatta alaycı ya da öfkeli konuşmalar yapabilir. Buna rağmen sizin saygın kişiliğinizi terk etmemeniz gerekir. Siz gene terbiyeli, nazik ve sakin bir üslupla karşınızdaki kişiye cevap vermelisiniz. Eğer muhatabınız saygı sınırını aşıyor veya değerlerinize aykırı konuşmalar yapıyorsa cevap vermemek de uygun bir tavır olabilir. Bu konuşmaları yapan kişinin bulunduğu ortamdan sakin bir şekilde kalkıp gidebilirsiniz. Böyle yaparak sakın kişiliksiz göründüğünüzü düşünmeyin. Kötülüğe güzellikle ve olgunlukla cevap vermek tüm insanların hayranlık ve saygı duyduğu üstün bir ahlâk özelliğidir. Akıllı ve değerli insanlara has bir tavırdır. Eğer size öfkeyle ya da alayla yaklaşan birine aynı stil içinde cevap vermeye çalışırsanız işte asıl o zaman kendinizi küçük düşürmüş olursunuz.
İnsanlarla kurduğunuz diyaloglarda samimiyet her zaman temel ilkeniz olmalıdır. İyi bir dostluk, iyi bir sohbet, iyi bir iş antlaşması samimiyetle mümkün olur. Karşılıklı saygı ve güven için önce samimiyet aranır. Bunun belirtisi ise konuşma üslubu, ses tonu ve bakışların doğal olmasıdır. Doğallığınız aynı zamanda kişilik kalitenizin de bir alameti olacaktır.
Doğal ses, ses* tonunuzu değiştirmeden boğazınızdan çıkan şekliyle konuşmanız anlamına gelir. Eğer sesinizi beğenmediğiniz için inceleyip ya da kısarsanız bu yapmacık ve kalitesiz duracaktır. Konuşma üslubunun samimiyeti ise dümdüz konuşmakla mümkün olur. Düz konuşma; sesleri gereksiz uzatmadan, ağzınızı garip şekillere sokmadan, kelimeleri olduğu gibi telaffuz ederek, abartılı tonlamalar yapmadan konuşmaktır.
Üslup samimiyeti ise olabildiğince sade ama hikmetli konuşmakla mümkün olur. İnsanların üslup kalitesi genellikle belirli bir seviyenin altındadır. Ağzını yayarak konuşanlar, bezgin bir üslup kullananlar, kendilerini acındırmak için özel tonlamalar yapanlar, çocuk gibi konuşanlar, şımararak konuşanlar ya da gençler arasındaki tabirle ‘cool’ görünebilmek için okulda en popüler olan üslubu taklit edenler sık sık rastlayabileceğiniz samimiyetsizlik örnekleridir. Samimi ve kaliteli olabilmeniz için bunların hiçbirine yanaşmamalısmız.
 İnsanlarla bağlantınızın sağlam ve doğru olması tavırlarınızda titiz olmanızı da gerektirir. Bu titizliğin ölçüsü ‘itici olmamak’tır. ‘İtici tavırları nasıl tespit edebilirim?’ diye sorabilirsiniz. Bu sorunun cevabı ‘kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkalarına yapma’ prensibinde saklıdır. Size itici gelen tavırlara bakarak neleri yapmamanız gerektiğini anlayabilirsiniz. Bunun için arkadaşlarınızı ve tanıdığınız insanları gözlemleyin. Büyük ya da küçük ayanını yapmayın. Hatta televizyonda seyrettiğiniz insanları da tahlil edebilirsiniz. Bu insanların hangi tavırlarından hoşlanmıyorsunuz? Örneğin sizinle emir üslubuyla konuşulmasından hoşlanmıyorsunuz. Öyleyse siz de başkalarına karşı emir üslubuyla hiç konuşmamalısınız. İstediklerinizi nezaketle ve karşınızdakinin gönlünü alarak istemeniz daha sevecen ve sempatik bir tavır olacaktır. Ya da bir arkadaşınızın sürekli ailesini ve kendisini övmesi, kendisini çok beğenmesi sizi rahatsız ediyor olabilir. Bu konuşmaları dinlemeye tahammül edemiyor olabilirsiniz. O zaman hiçbir zaman kendinizi övecek konuşmamalar yapmamaya özen göstermelisiniz. Çünkü insanın kendisini övmesi itici bir tavırdır. Samimi ve kaliteli olan tavır, kişinin tevazulu davranması ve hep başkalarını överek konuşmasıdır.
Farz edelim ki hastasınız ve yardıma ihtiyacınız var. Ancak arkadaşlarınız sizinle hiç ilgilenmeyip sürekli kendi aralarında şakalaşıp eğleniyorlar. İşte itici olan ve hiçbir zaman bir başkasına yapmamanız gereken tavırlardan biri. Bu şekilde size rahatsızlık veren durumları gözlemleyerek itici tavırları bütün detaylarıyla tespit edebilirsiniz. Eğer tespit ettiğiniz itici davranışları yapmama konusunda kararlılık gösterirseniz bu sizin kısa sürede çok sevilen ve saygı duyulan, kaliteli bir insan olmanızı sağlayacaktır.
İnsanı yalnızlığa ve sevgisiz yaşamaya iten en önemli tavır bozukluklarından biri zalimliktir. Ancak zalimlik deyince aklınıza hemen çevresindekilere saldıran, kesip, biçen, kıran, döken insanlar gelmesin. Aslında merhametin eksik olduğu her türlü tavır zalimliktir. Örneğin kişi çıkarlarının durumuna göre arkadaşlarına bir gün yakın, bir gün uzak davranıyorsa bu onun merhamet konusunda kendisini geliştirmesi gerektiğini gösterir. Çünkü insanlara menfaat gözeterek yakınlık göstermek kırıcı ve itici bir tavırdır. Kapris yapmak, küsmek, affetmemek, hatayı yüze vurmak, soğuk davranmak, iğneleyici konuşmak, alay etmek, kırıcı espri yapmak, umarsız davranmak gibi tavırların kökeninde yatan ana sebep merhamet eksikliğidir. Bu da bir nevi zalimliktir. Eğer kişiliğinizde ufak da olsa zalimlik olmasını istemiyorsanız mutlaka her tavrınızda insanların rahatını ve huzurunu ön planda tutmalısınız. Bu tavrınız her zaman asil bir insan olarak tanınmanıza ve çevrenizin gerçek dostlar tarafından sarılmasına neden olacaktır. Verdiğiniz sözde duruyor musunuz? Bu sorunun cevabı son derece önemlidir. Çünkü sözünün eri olmak, görgü ve kişilik gelişiminizin itici güçlerinden biridir. İnsan ilişkilerinin en temel konuları arasındadır. İnsanlar sözünde duran biriyle iş yapar, böyle bir kişinin sözüne itibar eder, saygı duyar ve dost olurlar. Bu nedenle sadece yerine getirebileceğiniz şeyleri vaat etmelisiniz. Eğer randevulaştığınız saatte bulunmanız gereken yere ulaşamayacağınızı düşünüyorsanız bunu mutlaka karşı tarafa söylemelisiniz. Yardım vaat ettiğiniz arkadaşınıza zaman ayıramayacaksanız önceden bu sözü vermemelisiniz. Kardeşinize, bulamayacağınızı bildiğiniz halde ‘ben senin için o kitabı bulurum’ dememelisiniz. Sadece yapabileceğinizden emin olduğunuz konularda sözler verin ve insanların size olan güvenini zedelemeyin.
İletişimin anahtarlarından biri kalenderliktir diğer bir değişle alıngan olmamaktır. Bu aynı zamanda görgünün de anahtarlarından biridir. Kişilik gücü ve kültür arttıkça insanların ruh ve beyin olgunlukları da artar. Bu da aşağılık kompleksinin uzantısı olan bütün hal, tavır, konuşma, mimik ve ruh hallerini ortadan kaldırır. Alınganlık bu ruh hallerinin başında gelir.
Alınganlık sebebi olan eylemler genellikle kişiye yöneltilen bir eleştiri, tavır ya da espridir. Bazen de ortada konuşulan bir konunun kendisini ima ettiğini düşünerek alınanlar vardır. Bunlara karşı alıngan insanların tepkileri genellikle soğuk davranmak, surat asmak, adamak, arkasını dönüp gitmek, susup konuşmamak, tepkisiz kalmak ya da ilgilenmiyormuş gibi yapmak olur. Halbuki bu tip tavırların tümü cahillik tanımına giren ve görgüye uygun olmayan davranışlardır. Kişiliğine, aklına, kültürüne ya da ahlâkına güvenen bir insan bazı şeyleri üzerine almak bir yana direkt olarak kendisini hedefleyen yargılamalara karşı bile son derece olgun ve dengeli karşılıklar verir. Bozulma, kırılma, darılma gibi yüzeysel duran tavırlardan kaçınır. Eleştirileri ya da imaları nezaketli bir şekilde karşılar, espri niyetiyle yapılan her söze ise gülerek hoşnutluğunu belli eder. Örneğin öğretmeninizden bir eleştiri aldığınızı düşünelim. Bu eleştiriye karşı tavrınız darılmak, üzülmek, sıkılmak ya da tam aksine umursamıyormuş gibi yapmak olmamalıdır. Yapmanız gereken sadece dikkatli bir şekilde söylenenleri dinleyip faydalanmaya çalışmaktır.
Derse az çalıştığınız söyleniyor olabilir. Bu söze üzülmek ya da küsmek yerine sadece daha çok çalışın. Gürültücü olduğunuz konusunda eleştiri mi alıyorsunuz? Sakın surat asmaya ve bozulmaya kalkmayın. Sadece olabilir deyip daha sessiz olun. Dikkatsiz olduğunuz konusunda eleştiriler mi var? Hemen içinize kapanıp sessizleşmeyin. Sadece dikkatinizi daha açık tutmaya gayret edin. Bu tip durumlarda yapmanız gereken sadece verilen tavsiyeyi uygulamaktır. Eğer eleştiri aldığınız için oturup surat asarsanız ya da alaycı mimiklerle umursamadığınızı göstermeye çalışırsanız
hiçbir şey kazanamadığınız gibi aksine kendinizi küçük düşürerek saygınlığınızdan kaybetmiş olursunuz.
Hiçbir zaman yerli yersiz çevrenizdeki insanlara akıl veren biri olmayın. İnsanlar genellikle akıllarını beğenir ve başkalarına oranla daha yüksek bir akıl seviyesine sahip olduklarını düşünürler. Oysa ki aslında bir insan eksikliklerinin farkındadır. Çünkü akıllı insanlar kendisini daha iyi analiz edebilen ve eksikliklerinin daha net farkına varabilen kişilerdir. Bu nedenle daha tevazulu olurlar.
Siz de hiçbir zaman tevazudan ödün vermeyin. İyi bildiğiniz konularda kendinizi çevrenizdekilere ispat etmek zorunda değilsiniz. Önemli olan, bilgilerinizin size getireceği faydadır. Bu bilgilerden çevrenizdekileri de yararlandırmak istiyorsanız bunu gönül alarak yapabilirsiniz. Örneğin bilgisayarı çok iyi kullanıyorsunuz. Eğer aklınızı beğenirseniz kendinizi sürekli arkadaşlarınızın işine karışıp onları rahatsız ederken bulabilirsiniz. ‘O öyle yapılmaz, gel de sana doğrusu nasıl yapılır göstereyim’ gibi bir üslup kırıcı v#gereksiz olur. Halbuki bilgilerinizi onların faydasına sunarken daha nezaketli olmasınız. Örneğin ‘ben yeni bir şey öğrendim istersen sana da gösterebilirim’ gibi bir giriş cümlesiyle bildiklerinizi arkadaşınıza anlatabilirsiniz. Bu tip tavırlar arasındaki ince farklara dikkat ederseniz bu, gelecek hayatınızda size çok şey kazandıracaktır.
Bazı insanlar kendilerine yapılan bir hata ya da yanlışı asla affetmezler. Mutlaka karşılığını vermek isterler. Halbuki insanın kendisine karşı yapılan bir hatanın intikamını alıncaya kadar rahatlamaması önemli bir kişilik ve görgü eksikliğidir. İnsanlar birbirlerinden iki şekilde intikam almaya çalışırlar. Birincisi açık intikamdır. Örneğin kardeşiniz kitabınızı yırtıyorsa siz de gider onun kitabını yırtar ve böylece açıkça intikam almış olursunuz.
 
Ancak babanız dışarı çıkmanıza izin vermediğinde günlerce ona buz gibi davranırsanız ya da ondan yana hiç bakmaz ve söylediklerini duymazlıktan gelirseniz bu gizli intikam olur. Arkadaşlar arasında da intikamcılık çok yaygındır. Eğer biri kendisini evine davet etmiyorsa o da onu etmez. Bir sırrını açıkladıysa o da onun bir sırrını açıklar. Bir gün kendisine selam vermeden yanından geçtiyse ne yapar eder o da ona selam vermeden geçeceği bir anı kollar.
Ancak hiçbir zaman şu gerçeği unutmayın! Size yapılan her hatanın mutlaka karşılığını vermek zorunda değilsiniz. Karşılık vermemenin sizi ezilen ya da yenilen taraf yaptığını düşünebilirsiniz. Ancak bu hatalı bir yaklaşımdır. Hataya karşılık vermemek ve affedici davranmak sizi her zaman galip ve üstün taraf yapar. Çünkü intikam almak kolay ama affetmek zordur. Affedici olabilmek için akıl ve ahlâk olgunluğu gerekir. Bu nedenle siz hata yapan kişiyi affettiğinizde asıl ezilen ve utanç duyan hatayı yapan kişi olacaktır. Güzel olan tavır, insanın kendisine yapılan haksız ya da hatalı bir tavrı görmezlikten gelmesi, hoşgörüyle ya da nezaketle karşılamasıdır. Eğer aynı tavrı yaparak intikam almaya kalkışırsanız ilk hatayı yapandan daha kötü bir duruma düşersiniz.

DERLEYEN...EMRE ŞEN (KESFETKENDİNİ EDİTÖRÜ)
İletişim:[email protected]


Bir yorum

Cevapla

 
3+2 İşleminin Sonucu  
Yukarı Çık