Genç Kız Psikolojisi(Genç Kızların Duygu ve Heyecan Dünyası)

Genç Kız Psikolojisi(Genç Kızların Duygu ve Heyecan Dünyası)


Genç Kızların Duygu ve Heyecan Dünyası

Ergenlik çağına giren kız, o güne değin aile içinde, okulda ve toplumda, çeşitli duygu ve heyecanlar yaşamıştır. Aile, okul ve toplum, bu duygu ve heyecanların dışa yansıtılmasıyla ilgili yaptırımlarını genç kız üzerinde hissettirerek bunların şekillenmesinde etkili olmuştur. Sosyal benlik gelişmiş, genç kız, kalıtımsal yapısının ve dış etkilerin ortak ürünü olan bir karaktere sahip olmuştur. Bu kişilik, ergenlik dönemi içinde kesin çizgilerine kavuşacaktır. Bundan sonra olabilecek değişiklikler çoğunlukla küçük rötuşlardan öteye gitmez.

Genç kız, artık heyecanlarını ve duygularını dışarı vurma konusunda daha kontrollü; başkalarının istek ve duyguları karşısında daha dikkatlidir. Çetin koşullar, zor durumlar, çatışan olgular karşısında daha güçlü ve savaşmaya hazırdır. Yaşamın şartlarına aşağı yukarı uyabilecek bir seviyeye erişmiştir. Ancak yetenek ve becerileri henüz gerekli tecrübeleri geçirmemiştir. Kendini tartmamış, gücünün sınırlarını ölçmemiştir.

Duygular ve heyecanlar gerçi çocuksuluğu atlatmıştır ama henüz olgunluğa ulaşmaktan çok uzaktır. Geçirilen fizyolojik değişim, ulaşılan fiziksel ve düşünsel potansiyel genç kızın psişik yapısının yeni boyutlar katmış, yeni duygu ve heyecanlar kazandırmıştır. Bu gelişim, genç kızın kendi hakkında yanıltıcı imgelere kapılmasına sebep olur. Ayrıca, cinsel konuda kazanılan yeni duyumlar, henüz yeterli tecrübe geçirmemiş, bilincin denetimine girmemiştir. Bu nedenle atak eğilimlerin dizginlenmesi pek zor olur.

Bu çağda genç kızın duygularım kıpırdatan, heyecanını kabartan şartlar, neredeyse çevresindeki uyarıcılar kadar çeşitli ve sınırsızdır. Genç kız, ilgilendiği hemen her konuya ilişkin heyecan duyar. Giyim, makyaj, dans, gezi, aşk... Bütün bunlar ve benzerleri, tek tek birer heyecan konusudur. Genç kız, istek ve amaçlarına ulaştığında, bunlara erişmede karşısına bir engel çıktığında, ya da başarısızlığa uğradığında heyecanlanır. Bu aşamada genç kızın, kendi öz varlığına, yaşadığı çevre veya ortama, yetenek ve ilgilerine, sahip olduğu imkanlara, görüş ve düşüncelerine dokunan, kuşku ve tehdit yaratan, zarar veren, küçük düşüren her şey bir heyecana neden olabilmektedir.

Ergenlik dönemi, duygu ve heyecanların en duyarlı ve etkin olduğu dönemlerden biridir. Kaldı ki her dönemde, insan davranışlarının büyük bir bölümünü duygusal ve heyecansal davranışlar oluşturur, insan kişiliğinin dışa vuran yansımalarında da duygu ve heyecanlar önemli bir yer tutar. Bu yönden bakıldığında genç kızı tanımak, bir ölçüde onun duygu ve heyecanlarını tanımak demektir. Ancak her şeyden önce duygu ve heyecanın ne olduğunu öğrenmek gerekir.

Duygu ve Heyecan Nedir?

Duygular ve heyecanlar aynı kaynaktan oluşurlar. Her heyecansal olguda, duygulara ait özellikler vardır. Bununla beraber heyecanlarla duygular aynı şey değildirler. Heyecanlar; duygulara oranla daha yoğun, daha şiddetli ve daha sarsıcıdır. Yoğunluk kazandığında temel niteliğinden uzaklaşan pek çok şey gibi duygulardan farklı nitelikler taşırlar.

Duygular; bilincin denetiminde, düzenli ve uyarıcıdırlar. Hiçbir zaman şiddetli sarsıntılara ve şoklara sebep olmazlar. Heyecanlarsa, düzensizdirler. Gemi azıya almış çılgın bir at gibi her türlü denetimden uzaktırlar. Bu nedenle, psişik yapıyı sarsar, normal ve doğru olanı yapma alışkanlığını tanımazlar.

Her heyecanı oluşturan bir uyarıcı vardır. Heyecan, bu uyarıcıya karşı gösterilen tepkidir. Uyarıcının kaynağı, kişinin içinde veya dışında, bedensel veya tinsel olabilir. Heyecan, eğer ona neden olan uyarıcıyla oranlanamayacak kadar farklıysa anormal olarak kabul edilir.

Başlıca Heyecan Sınıfları ve Heyecanların Temel Özellikleri

Duygu ve heyecanlar, ilk çağlardan beri düşünürlerin ve bilim adamlarının ilgisini çekmiştir. Bu konuda çeşitli tanım, sınıflandırma ve araştırma yapılmıştır. Heyecanların en eski sınıflandırmalarından biri Aristo'ya aittir. O, heyecan ve duyguların tümünü:

1. Hazzın egemen olduğu

2. Tasanın egemen olduğu
biçiminde iki bölüm halinde düşünmüştür.

Darwin'nin kümelendirmesindeyse heyecanlar:

1. Coşkunluk oluşturanlar

2. Çökkünlük oluşturanlar
olarak ikiye ayrılmıştır.

Konunun diğer ünlü araştırıcılarından Wunt'un, Lange'm ve Dumas'ın heyecan gruplaştırmaları Darwin'in kine paraleldir. Çağdaş psikoloji de bu görüşü benimser.

Dumas heyecanları:

1. Aktif heyecanlar

2. Pasif heyecanlar
olarak iki grupta toplar.

Her heyecanın değilse bile, pek çoğunun hem aktif, hem de pasif durumu vardır. Uyarıcıya tepki olarak hareketliliğin fazlalaşmasıyla yaşanan heyecan hallerine aktif haller denir. Genel bir hareketsizlik ve durgunlukla birlikte görülen heyecanlar pasif hallerdir.

Dumas'a göre; tasa, sevinç ve korkunun hem aktif, hem de pasif durumları olabilir. Bu görüş de, Wunt ve Danvin'in tanımlamalarına uygundur. Onlar da, sevinç, tasa ve korkunun, hem çöktürücü hem de coşturucu etkileri olabileceğini söylemişlerdir.

Uyarıcı ve tepkiler büyük sempatik sistemi etkilediği zaman aktif heyecanlar görülür. Kan basıncı artar. Sıcaklık yükselip ter basar. Kalp daha sık çarpar. Kanda adrenalin ve şeker oranı artar. Böylece kanın pıhtılaşma oranı arttığı gibi, beden, organik bir atılım için de hazır olur. Pasif heyecanlarda ise, tansiyon düşmesi, kalp atışının hafiflemesi, üşüme ve ürperme tepkileri belirir.

Söz gelimi, pasif haliyle tasa; birbirine karışmış güçsüzlük, yetersizlik ve halsizlik hisleridir. Kişi hiçbir şeyden tat almaz, haz duymaz. Kırık ve kırgındır. Söz ve davranışları uyuşuktur. Baş öne eğik, omuzlar çökük, kollar sarkık, tüm bedensel görünümüyle isteksizdir. Bedensel çabalarında olduğu kadar, düşünsel etkinlik alanında da büyük bir güçsüzlük göze çarpar. Düşünce, tasarı ve imgelerde bir fakirlik ve yalınlık gözlenir. Kişi, melankolik bir izlenim bırakır. Böylelerinde nabız seyrek atar. Solunum düzensiz, yavaş ve yüzeyseldir.

Heyecanların değeri ve önemi, üzerinde en çok tartışılan meseleler arasındadır. Şiddetli heyecanlar, ne nedenle doğmuş otursa olsun genel bir karışıklık oluşturur. Bu hem beden hem de duygu ve bilinç açısından böyledir. Çok şiddetli heyecanlarda bellek doğal etkinliğini kaybeder. Algılamalar durur. Beynin denetleme, değerlendirme ve karar verme yetişi felce uğrar. Telkine gelirlilik artar. Yere, ortam ve şartlara uymayı sağlayan genel uyum etkinliği azalır.

Heyecan hallerinin, meydana gelen yeni durumlara uymayı sağlayan birer tehlike çanı olduğunu söyleyenler vardır. Ancak bunun daima doğru olduğunu söylemek zordur. Heyecanın kazandırdığı taşkın enerji, anî atılım gücü veya donup kalma, çoğunlukla yanlış ve istenmeyen sonuçlara yol açar.

Çoğu kez bir anlık heyecan, kişinin tüm hayatını altüst eder. Kapıldığı büyük öfkeye yenilip söylenmeyecek sözleri söyleyenler, yapılmayacak davranışlarda bulunanlar, hatta cinayete sürüklenenler vardır.

Büyük bir tutkuya dönüşen sevgi, kişiyi aklın ve mantığın denetiminden çıkarıp normal şartlar altında hiçbir zaman bulunmayacağı davranışlara itebilir. Aşk uğruna büyük özverilerde bulunup mutlu olanlar kadar, acı bir yanılgının ve koyu bir mutsuzluğun kucağına düşenler de vardır. Sarsıcı heyecanlar, birden ortaya çıkan uyumsuzluklar sonucu kişiyi yanlış davranışlara itebilmektedir.

Ayrıca, bir heyecanın uzun süre tesiri altında kalmak da, kişinin psişik dengesini bozar. Savaşta, askerlerin sürekli korku ve ölüm endişesi altında kalma sonucu paniğe kapılıp korundukları siperden fırlamaları ve karşı yöne koşmaları yaşanmış meselelerdir.

Eskiden beri, kadınların erkeklere oranla duygu ve heyecanlara daha açık, daha duyarlı bir yapıya sahip olduğu ileri sürülür. Yetişkinler dünyasında yapılan gözlemler de çoğunlukla bu yargıyı doğrular. Ancak bunun nedeni biyolojik yapının dışında olamaz mı? Kadın, annelik görevi sebebiyle, sevgi, sevecenlik ve özveri niteliklerini yapısal bir eğilim olarak taşısa bile, onun doğasına mal edilen heyecansal zayıflıklarda, ailenin ve toplumun etkisi büyüktür.

Bebeklik ve ilk çocukluk çağlarına gidildiğinde, kızlar ve oğlanlar arasında, duygu ve heyecanlarda manalı hiçbir farkın bulunmadığı görülür. Araştırmalar, ilerleyen yaşla beraber öğrenmenin, heyecanlar üzerindeki etkilerinin büyük olduğunu göstermiştir. Kız olsun erkek olsun tüm küçük çocuklar, daha sonra farklı heyecanlar hissedecekleri durum ve varlıklar karşısında başlangıçta ilgiden başka hiçbir şey duymazlar. Bir top, bir bebek, bir yılan, bir kedi onlar için eş değer taşır.

Gelişmeyle birlikte heyecanlar da farklılaşır, heyecan davranışları da... Kişilerin heyecan tepkilerinde, cinslerine göre farklar belirmeye başlar. Giderek bu farklar derinleşir ve cinsel özgü özellikler kazanır. Kız çocuğun sevdiği oyunlarla oğlan çocukların sevdiği oyunlar, genç kızın heyecan duyduğu filmlerle delikanlının heyecan duyduğu filmler başka başkadır.

Cinsler arasındaki bu ve benzeri heyecansal ayrılıklar, büyük ölçüde toplumun etkisiyle oluşmuştur. Çünkü oğlan çocuklar, düşüp kalktıklarında ağlamamaya, acıya, zorluklara karşı dirençli olmaya, güçlüklere karşı koymaya kız çocuklardan daha çok zorlanır. Güçlü, atak ve gözü pek hareketlerde bulunduklarında sırtları sıvazlanır. Buna karşın kızlardan; sevecen, yumuşak, sevimli ve kibar olmaları istenir. Birer küçük hanım ve anne olarak yetişmeleri beklenir. Bu kalıba uydukları ölçüde övülür, beğenilir, tersi durumunda yerilip ayıplanır.

Değişik ölçülerde de olsa her kişi, cinsiyet farkı gözetilmeksizin ilk çocukluk çağlarından başlanarak, duygu ve heyecanlarını denetim altında tutmaya zorlanmıştır. Çünkü yaşamın şartları bunu zorunlu kılmaktadır. Herhangi bir güçlükle karşılaşıldığında yılıp gözyaşlarıyla geri çekilmek, çok kızılan birine bağırıp çağırarak saldırmak, ilk bakışta hayran olduğumuz birisine duygularımızı tüm çıplaklığıyla açıklamak, başkalarına sağladığımız üstünlükten duyduğumuz sevinci coşkuyla haykırmak, toplum kurallarına uygun olmadığı gibi kişiye yarar da sağlamaz.

Genç kız, tüm insanlar gibi öfke ve kızgınlığın ne olduğunu bilir. Öfkeyi tatmadan yaşamış bir insanın olduğu düşünülemez. Ancak herkes gibi o da öğrenmiştir ki, öfke ve kızgınlığı açıkça göstermek, dışa vurmak tehlikelidir, yararsızdır. Bu duyguyu saklamak, belli etmemek gerekir. Sadece öfke değil, kıskanma, karşı cinse duyulan yakınlık, aşk gibi genç için çok doğal olan pek çok duygu da içten geldiğince dışa yansıtılamaz.

Toplum baskısının oluşturduğu bu özdenetim ve bastırma, genç kızda bazı psişik gerginliklere ve bilinçaltı birikimlere neden olabilir. Duygu ve heyecanların bu zorunlu denetimi, genç kızı bazen öylesine sarsar ki, duygusal patlamalar oluşur. Bazen de, heyecan ve duygularını sadece dışarıdan değil, kendi bilincinden de kaçırır. Bilinçaltına iter. Belli bir alandaki hisleriyle bağlantısını keser. Genç kız, o duyguya da heyecan alanında kendini tümüyle boş, şaşkın ve kararsız hisseder. "Herhalde ağlayıp bağırmam çağırmam gerekiyor ama hiçbir şey hissetmiyorum." veya "Sevip sevmediğimi bile bilemiyorum, içimde hiçbir şey hissetmiyorum." Gibi bir duyarsızlık hali gösterir.

Bu tür olgular; genellikle bilinçsiz eğitimin, aşırı baskıların, sarsıntı ve şokların neticesinde ortaya çıkar. Cinsel içerikli endişeler, korku ve fobiler gibi cinsel soğukluk da, genç kızlar arasında yaygın olarak görülen psişik bozukluklardandır. Burada cinsel istek ve heyecan öylesine bastırılmıştır ki, genç kız ona ulaşamamaktadır.

Uyumlu, başarılı ve mutlu yaşamak gayesiyle kazandırılmak istenen duygu ve heyecan denetimi için sarsıcı baskılara, şok etkisi uyandıracak korkutma ve zorlamalara başvurulması, beklenen olumlu netice yerine çoğu kez, denetim noksanlığına neden olabileceğinden daha kötü sonuçlara yol açmaktadır.

Eğitimin her dalında olduğu gibi, duygu ve heyecanların denetim eğitimi de daima ılımlı, açıklayıcı, özendirici ve benimsetici olmalıdır. Olgunluğa uzanan zaman süreci oldukça uzundur, insanların büyük bir çoğunluğu bu olgunluğa yetişkinliğin ileri dönemlerinde dahi eremezler. Kaldı ki uyumlu bir yaşam için heyecanlarda tam bir olgunluk lazım da değildir. Anormal boyutlara varmayan heyecan, yaşama çekicilik ve orijinallik katar.

Zaman ve hayatın bizzat kendi, heyecanları denetleme eğitiminin en usta öğreticisidir. Bunu büyük bir beceriyle, sivrilikleri, köşeleri aşındırarak, duyarlılıkları nasırlandırarak sağlar. Genç kızın art arda yaşadığı birbirinin aynı duygu ve heyecanlar, psişik yapıda bir alışkanlık, bir dayanıklılık oluşturur. İlk kez yaşandığında çok olağanüstü bulduğu şeyler, yinelemeler sonucu giderek olağan gelmeye başlar. Genç kız böylece aşırı duyarlılıktan kurtulur. Bilinci, duyguları üzerinde daha çok egemen olur.

İnsanın doğası, onun geleceğe en iyi biçimde hazırlanmasını sağlar. Çocuklukta, ana-baba, arkadaş sevgileriyle ilk duygusal bağımlılıklarını yaşayan; önergenlikte, platonik seviyede de olsa sık sık aşık olan ve karşı cinse ilgi duyan kız, kazandığı bu tecrübelerle sevme duygularını denetleyecek yeteneği sınırlı bir ölçüde de olsa kazanır. Böylece gerçek aşkı bulduğunda, onu büyük bir olasılıkla gerçeğe uygun biçimde değerlendirir. Aşk heyecanını, bilincinin denetimiyle yönlendirerek, mutlu birleşmeyi aile kurumu içinde gerçekleştirir.

Sevgi, aşk, sevecenlik, tutku, acı, ıstırap, keder, öfke, kıskançlık, düşmanlık korku, endişe, tasa... Bunlar, insan hayatını bir çember içinde tutan, onu an be an attığı ateşli oklarla uyaran duygu ve heyecanlar!.. Üzerlerinde ne kadar egemenlik kurulmaya çalışılırsa çalışılsın, insan kişiliğini bir hamur gibi yoğuran, ona biçim veren ve ket vuran onlardır.

Genç kız bu duyguları nasıl yaşar; onlardan nasıl etkilenir? Bunları bilmek, genç kızı daha iyi tanımak için gereklidir.


-ALINTI-


(kız, cinsellik, psikoloji, cinsel, bayan, kızlar, aşk, ergenlik, genç, kız nasıl tavlanır)
online how many people cheat when your husband cheats
click link open

Bir yorum

Cevapla

 
3+2 İşleminin Sonucu  
Yukarı Çık