Genç Kız Psikolojisi(Dişi Cinse Ait Niteliklerin Belirlenmesinde Çevresel Unsurların Rolü)

Genç Kız Psikolojisi(Dişi Cinse Ait Niteliklerin Belirlenmesinde Çevresel Unsurların Rolü)


Dişi Cinse Ait Niteliklerin Belirlenmesinde Çevresel Unsurların Rolü

Çağımızda dişilik-erkeklik özelliklerini ölçmek için pek çok test yapılandırıldı. Çizelgenin bir ucuna kadına Diğer ucuna erkeğe ilişkin olduğu kabul edilen özellikler yerleştirildi. Sonuç, kadına ve erkeğe özgü niteliklerin her iki cinste, toplumsal koşullanmalardan bağımsız olarak kendiliğinden ve yaradılıştan bulunduğuna inananları şaşırttı. Çünkü, üstün yetenekli erkekler çizelgenin dişilik ucuna doğru, üstün yetenekli kadınlarsa, çizelgenin erkeklik yönüne doğru kayma gösteriyorlardı.

Bir başka deyişle bu testin sonuçları, insanların kendi cinslerinin rollerine ve görüntülerine uymak için, toplumsal zorlama ve koşullandırmaların tesiriyle, doğal eğilim ve yeteneklerim nasıl bastırıp kısırlaştırdıklarını kanıtlıyor. Bu gerçeği gören bir başka fizyolojist Jean Rostand şöyle diyor: "Cinsel içgüdü ayrılıklarıyla orantılı olarak, doğuştan psişik bir davranış farklılığı olabilir. Ancak cinslerin bu farklılığında, yapısal ayrılıkların etkisi kadar, eğitim koşullarının da büyük izleri görülür. Sonuç olarak, bebeklerle kurşun askerler, erkekle dişinin psişik ayrılığında hormonlar kadar sorumlu değil midirler?

Terman ve Miles adlı araştırıcılar, geniş bir kesime yaptıkları testlerle, erkeklik ve dişilik derecesinin belirlenmesinde çevresel etkilerin rolünü ortaya çıkarmışlardır.

Bir başka araştırıcı Margaret Mead, Yeni Gine'de yabanıl bir yaşam süren ilkel kabilelerde yaptığı araştırmalarla bu yargıyı doğrulamıştır. Mead, erkeklik ve dişilik özelliklerinin belirlenmesinde, toplumun koşullandırmasının düşünülenden daha büyük etkisi olduğunu göstermiştir. Mead'ın aralarında iki yıl kalarak incelediği üç kabile, farklı yörelerde yaşamakta, birbirlerinden çok farklı hayat biçimlerine ve amaçlara sahip bulunmaktaydılar.

Arapeşler, kadınıyla, erkeğiyle son derece nazik, sevecen, hoşgörülü, yardımlaşmayı seven, saldırgan olmayan kişilerdi. Hem kadınlar, hem erkekler; ana-baba olarak annemsi, genel olarak kadınsı özellikler göstermekteydiler.

Mundugumor kabilesi ise yamyam bir ırktı. Kadın olsun erkek olsun kabilenin bütün bireyleri son derece saldırgan ve zalimdi. Kişiliklerinde, sevimli ve sevecen, dişiliğe has hiçbir belirti ve nitelik yoktu.

Çambulilerse, Batı uygarlığındaki cinsel rol ve tutumlara tümüyle zıt bir sosyal yaşantı içinde görülüyorlardı. Burada kadınlar aile içinde, erkeklerden daha üstün bir roldeydiler. Yönetim tümüyle kadınların elindeydi. Erkeklerse, kadınlara oranla çok daha az sorumluluk yükleniyorlar ve daha duygusal bir görünüm taşıyorlardı.

Çambuli kabilesindeki erkeklerin tüm yaptıkları; resim yapmak, dans etmek, saç örmek, saz çalmak, oymacılık yapmak gibi sanatsal etkinliklerdi. Kadınların erkekler karşısındaki durumuysa, yiyecek sağlamak, maddî dayanak temin etmek ve erkeklere sevgi göstermekten ibaretti. Kadınlar balık tutuyor, ava gidiyor, sepet yapıp satıyorlardı. Topladıkları çeşitli meyveleri, erkeklerin ağaç gövdelerini oyarak yaptıkları eşyaları pazarlıyor, böylece kocalarının geçimini sağlayıp onların sanatsal ve hazza dayalı uğraşlarının devamını sağlıyorlardı. Aile düzeni ataerkil bir görünüm göstermekteyse de, bütün kuvvet ve maddî güç kadının elinde bulunmaktaydı.

Mead, incelemelerinin neticesini şöyle bağlıyor: "Yeni Gıne'deki bu kabileler dikkate alındığında, geleneklere göre, kadına özgü olarak görülen bazı davranışlar: pasiflik, aşın duyarlılık, çocukları sevmek gibi, bir kabilede erkek davranışı olarak kabul edilirken, diğerinde buna zıt bir biçimde kadın davranışı olarak değerlendirilmektedir."

Sonuç olarak bireylerin davranışları, sevip sevmedikleri, eğilim duyup duymadıkları, amaç edindikleri, uzak durdukları, benimsedikleri, reddettikleri, doğru veya yanlış buldukları her şey, doğumlarıyla başlayan uzun bir koşullandırmalar dizisinin neticesi oluşur. Buna karşın davranışların bu sosyal yönü görülmez de, dişiye ve erkeğe özgü davranışlar yalnızca insan mizacına bağlanır.

Oysa daha doğumdan başlanarak her iki cinse farklı davranılır. Onların önceden belirlenmiş belirli kalıplara uygun olarak biçimlenmeleri istenir. Oğlan çocuklara: Yılmaz, Doğan, Savaş, Tolga, Alp, Doğan, Bahadır, Kaan, Bilge, Yavuz, Taşkın gibi adlar verme eğilimi duyulur da; kızlara Aynur, ipek, Çiğdem, Çağla, Deniz, Damla, Demet, Ebru, Gamze, Günsel, Meltem, Sema, Sevil, Sevcan, Yıldız gibi isimler konur. Böylece onların nasıl olması istendiği, onlardan neler beklendiği dışa vurulur.

Bebekler, cinslerine göre farklı giydirilir. Kızların giysileri cicili bicili; oğlanların, ağırbaşlı ve sadedir. Bu fark renklerde dahi görülür. Oğlanların rengi mavi, kızlarınki pembedir. Yürümeye ve konuşmaya başlayan her çocuk, daha cinsel ayrılığı bilmeden, erkek mi yoksa kız mı olduğunu bilir. Çocuk dört yasına geldiğinde, kendi cinsinin rolüne uygun davranışlar göstermeye başlar. Oysa bu çağ, hormon etkilerinin arttığı, cinsel başkalaşımın belirgin bir görünüm kazandığı ergenlikten çok öncedir.

Baba, küçük oğlunu, içinde bulunduğu toplumun ideal erkek modeline göre yetiştirmeye adamış bir eğitici, bir öğretmendir. Onunla güreşir, ona yumruk atmayı, topa vurmayı, karşı koymayı, mücadele etmeyi ve yarışmayı öğretir. Uygun davrandığında sever, över, beğendiğini gösterir. Aksi halde yerer, memnuniyetsizliğini belirtir.

Kız çocuğununsa modeli annesidir. Ondan hep annesi gibi davranması beklenir. Eline bir bebek tutuştur ulur. Onu pışpışlayıp uyutması, ninni söylemesi, evcilik oynaması istenir. Arkadaşlarına uyumlu davranması, sevecen ve sevimli olması, özveride bulunması söylenir. O da büyüdükçe annesini kendine model edinir.

Çocuk, kız olsun erkek olsun, cinsler arasındaki farkların varlığını tanıdığı ve kendinin hangi kümede yer aldığının bilincine vardığı anda, önünde sergilenen oyunun oyuncularından kendi cinsine uygun olanlarla özdeşledir, kendini onlarla bir tutar, onları benimser ve taklit eder.

Freud'un öne sürdüğü gibi, erken çağlardan itibaren küçük kız, kendini annesiyle özdeşleştirir, onu kendine örnek alır. Babaya karşı ilgi gösterir ve tutum takınır. Oğlan çocuksa, kendini babayla bir tutar, ona benzemeye çalışır. Anneye eğilim duyar ve ona karşı tutum alır. İşte bu bilinçlenme ve yönlenmeler dikkate alınmadan hiçbir şey tam olarak değerlendirilemez, insan bilinci daima aktiftir. Hiçbir zaman ayrılıkları gözlemek ve algılamakla yetinmez. Aksine onları daha da belirginleştirir, büyütür, kendine göre değerlendirir, dişilik ve erkeklik hakkında soyut imajlar yaratır.

Küçük oğlan; "Erkekler güçlü ve kuvvetlidir." der. Gücünü her fırsatta belirtmeye çalışır. Canı yandığında ağlamaz ve yakınmaz. Bu isteğini bastırır. Çünkü, erkekler ağlamaz!

Küçük kız, giyimine ve süsüne düşkündür. Beğenilmekten hoşlanır ve kendini beğendirmeye çalışır. Çünkü, hanımlar çekici ve güzel olmalıdır. Elinden geldiğince yumuşak, nazik ve kibar davranır. Başkalarıyla ilişkilerinde, tüm sevimliliğini, evcilik oyununda misafir severliğini, bebeklerine karşı olanca sevecenliğini gösterir.

Halk arasında dişinin doğasıyla ilgili sembolleştirilmiş görüşlerde, genellikle onun iki ana görünüşünden biri vurgulanır. Kadın; ya baştan çıkarıcı, sevimli, güzel ve büyüleyicidir ya da sağlıklı, sevecen ve fedakâr bir anadır. Erkekse; ya delişmen, delifişek, korkusuz, dilediğince davranan biridir; ya da, dengeli, güçlü, güvenilen, kendisine dayanılan bir varlıktır.

Günümüzde dişi cinsin toplum yaşamındaki rolü ve yeri, büyük ölçüde eski çağlardan sarkan düşünce ve tutumlarla belirlenmektedir. Kuşku yok ki, geçmişten geleli bu etkilerin çoğu, içinde yaşanılan toplumun güçlü kesimi olan erkekler tarafından oluşturulmuştur. Bunun doğal bir sonucu olarak, erkeğin lehine, dişinin aleyhine sonuçlar yaratılmıştır.

Erkekler aynı zamanda; kadınları, kendi verdikleri kısıtlı roller doğrultusunda yönlendirmektedirler. Buna göre; bir kadın Önce evini, erkeğini ve çocuğunu düşünmelidir. Bu, kadının öncelikli vazifesidir. Çünkü evi, onun en doğal yeridir. Orada koruma altında ve güvendedir. Dişi, çocukluğundan itibaren yalnız bu görev için hazırlanacak ve yetişkin olduğunda, yetiştiği üzere görevini yerine getirecektir. Erkeğin doğal yeri ise, bu tür mücadele sahası olan dış dünyadır.

Bu tabloda, dişi cinsin lehine bazı aşamalar, olumlu gelişmeler görülmemiş değildir. Ancak bunlar yine de kısıtlıdır. Dişi öncelikle bir anne olduğu, çocuklara karşı sevecenlik dolu doğal bir ilgi duyduğu için, anaokulu ve ilköğretim okulu öğretmeni olabilir. Başkalarına yardımı seven, insancıl duygularla dolu bir varlık olduğu için hastabakıcı ve hemşire olabilir. Fakat devlet yönetimi, bilim, ticaret ve sanayi alanındaki üst düzey görevler özellikle erkekler içindir.

Ayrıca, kadını yalnızca bir ev kadını ve anne olma görevine iten çeşitli baskılar vardır. Kadınlara, mesleğini ve annelik görevini birlikte sürdürme kolaylıkları genellikle sağlanmaz. Yüksek öğrenimde, yüksek idarî görevlerde çalışan kadınlar, kimi zaman küçümsenir. Bu işleri yapmakla, kadınlıklarından bir şeyler yitirdikleri ima edilir. Ama aslında onları tedirgin eden, birer erkek olarak bir kadının denetimi altında olmaktadır.


-ALINTI-


(kız, cinsellik, psikoloji, cinsel, bayan, kızlar, aşk, ergenlik, genç, kız nasıl tavlanır)
open my husband cheated with a man how to know if wife has cheated
all wife cheat website read here
my boyfriend cheated on me with my mom click click
redirect why some women cheat why women cheat on their husbands
click link open
redirect go what is the procedure for an abortion

Bir yorum

Cevapla

 
3+2 İşleminin Sonucu  
Yukarı Çık